Mustafa Kemal
banner
vincentvolaju.bsky.social
Mustafa Kemal
@vincentvolaju.bsky.social
İnsan hayatı en değerli olandır, ve hekimin önceliklerinden biri bilimsel olmak ve bilgiye sadık olmaktır. Yani o laf edilen ekran insan sağlığını daha efektif bir şekilde iyi hale getiriyorsa hekimin sorumluluğu bunu daha iyi kullanmaktır ve katkı sağlamaktır. Boş duygusallığa gerek yok.
Tıpta özerklik krizi: Hekim ve insan hikayesinin sessizleşmesi

✒️ Zeki Gül yazdı https://www.evrensel...
Tıpta özerklik krizi: Hekim ve insan hikayesinin sessizleşmesi
Hekimlik, yüzyıllar boyunca insanın kendi aklıyla kurduğu en eski ahitlerden biriydi: “Bilgiyi koruyacağım, kimseye zarar vermeyeceğim, gördüğümü özgürce söyleyeceğim.” Bir el nabızdaki ritmi duyarken, öteki insanın kırılganlığını tartar, sessiz bir karşılaşma kurulurdu. Ama bugün o kadim ahite yeni bir misafir sızdı: Ekran ve sessizlik… Sağlıkta özerklik, insanın kendi bedeni, iyiliği ve kaderi üzerinde söz hakkına sahip olmasıdır; hekim onu bilgilendirir, ama kararın nihai sahibi hastadır. Epistemik özerklik ise hekimin kendi aklının ışığıyla konuşabilme yetisidir: Bilginin yönünü piyasa, protokoller ya da politik gölgeler değil, bilimsel vicdan belirlediğinde mümkün olan bir özgürlük. Biri bedenin kaderini, diğeri bilginin haysiyetini korur; biri çökerse öteki de nefesini kaybeder. Bugün yalnızca hekim değil, hasta da epistemik özerkliğini kaybediyor: Bilgiyi aradığında karşısına çıkan ilk sonuç reklam, ilk öneri ticari bir çıkar, ilk yönlendirme ise algoritmanın niyeti oluyor. Bilgisayar ekranı, sözü yutuyor; bakışı algoritmaların soğuk ışığına bağlıyor. Hekimin özerkliği artık yalnızca idari baskıyla değil, bilginin el değiştirmesiyle daralıyor. Bilgi, kamusal bir emek olmaktan çıkıp büyük şirketlerin laboratuvarlarında mühürleniyor; kanser aşılarının geleceği bile bilimsel sezgiden çok yatırım fonlarının soluk alıp verişiyle şekilleniyor. Hekimin bilme hakkı, yalnızca zihinsel bir özgürlük değil, aynı zamanda çalışma koşullarının tanıdığı bir emek hakkıdır. Güvencesizleşen sağlık emeği, epistemik emeği de zayıflatır. Ve tam bu sırada başka bir çatlak beliriyor: Zaman. Bir yanda kırk dakika boyunca hikaye anlatan ‘alternatif tıpçı şifa girişimcisi’, diğer yanda yedi dakikaya sıkıştırılmış klinik akıl. Hasta şöyle diyor: “Beni o daha çok dinledi, demek ki o daha doğru.” Oysa hakikatin sesi çoğu zaman kısadır; fakat bu çağ kısalığı kusur sayıyor. İşte epistemik özerklik kaybı bu eşitsizliğin kıyısında başlıyor: Hakikat artık kendisiyle değil, ona ayrılan süreyle ölçülüyor. Böylece bilgi en kırılgan formuna bürünüyor: Boşluk. Hasta bu boşlukta savruluyor; hekim ise kendi diline, kendi bilgisine yabancılaşıyor. Dilsel eşitsizlik bilgi eşitsizliğine, bilgi eşitsizliği özerklik kaybına dönüşüyor. Agamben’in ‘devlet taklidi’ dediği şey tıpta da beliriyor: Hekim özgür görünür, ama sözünün etrafı görünmez protokollerle çevrilidir. Foucault’nun ‘tıbbi bakışı’ artık gözden değil, ekrandan akıyor; bakışın ritmi insanın ritmine değil, verinin ritmine bağlanıyor. Veri artık hekimlerin değil, platformların elinde. Klinik karar destek sistemleri görünürde yardımcı, gerçekte ise bilgiyi yeniden dağıtan yeni iktidar aygıtlarıdır. Hastalık yalnızca biyolojik bir olay değildir; anlatısı, bağlamı ve toplumsal koşullarıyla anlam kazanır. Bu yüzden tıbbi bilginin kaybı, yalnızca laboratuvar değerlerinin değil, insan hikayelerinin de silinmesidir. Ve biz bu yeni çağın kapısında şunu soruyoruz: Bilginin ışığı kararırsa hekim kim olur? Hekimin sözü kısılırsa, hastanın sesi kimde yankılanır? Belki de hekimlik, bütün kayıplarına rağmen, hâlâ en çok şu anlama gelir: Gürültünün ortasında hakikatin kırılgan ışığını koruma çabası. Bu çağda hekimin yalnızlığı hem etik hem poetiktir: Zaman daralıyor, bilgi çoğalıyor, algoritmalar merkeze yerleşiyor… Böylesi bir çağda hekim, yalnızca mesleğini değil, kendi sesini de kaybetme riski taşır. Nereden nereye? Dünden bugüne çizgi şunu söylüyor: Eskiden hekim bilgiyi üretir ve uygulardı; Bugün hekim bilgiyi savunmak zorunda; Yarın ise bilgi algoritmalar ve büyük şirketler tarafından üretilirken, hekim yalnızca doğrulayıcı bir operatöre dönüşme riski taşır. Bu nedenle sorumuz artık şudur: Tıpta epistemik özerklik kaybı, hekimliğin geleceğini nasıl şekillendirecek? Ve belki daha derin olan: Bilginin özerkliği kaybolursa, hekim kim olarak kalır? Belki de tıbbın geleceği, insan-odaklı bir bilginin yeniden inşasında saklıdır: Yavaşlayan bir bakışta, emeğe saygıda, verinin değil vicdanın merkezde olduğu bir epistemolojide. Çünkü epistemik özerklik yalnızca bir hak değil, insanın insanı iyileştirme biçimidir. Sağlıcakla kalın.
www.evrensel.net
November 30, 2025 at 10:12 PM
Bazı kavramların tarihsel süreçte bir anlama kavuşması çok ilginç. Şu an gayet normal bir bilgiymiş gibi zannetiğimiz kavramlar aslında bir zamanlar tanımsızdı. Mesela "Ağrı"nın tanımlaması zordu, periferik sinir sistemi kavramı yokken, nasıl tanımlayabilirdiniz?
November 28, 2025 at 7:13 PM
Reposted by Mustafa Kemal
6 Şubat depreminin üzerinden bin gün geçti. Antakya’da hâlâ toz, beton ve yoksulluk birbirine karışıyor. Zeytinliklerin, suların, insanların belleği enkazın altında soluk alıyor

Önder… https://www.evrensel...
6 Şubat depreminin bin günü: Kapitalizm, tüm felaketlerin asalağıdır
6 Şubat depreminin üzerinden bin gün geçti. Antakya’da hâlâ toz, beton ve yoksulluk birbirine karışıyor. Zeytinliklerin, suların, insanların belleği enkazın altında soluk alıyor. “Erik dalına söylediğini bir hurma gövdesi bile anlar…” Tersinden saysak da “bin gün” eden bir çağda; sözcüklerin, seslerin arasında başıbozuk nergisler, saksıda sardunyalar ağlaşır halen. Çamur veya tozun hükmü gözlerden ırak değildir zira. Antakya… Sözcükler ve bir belleğe karışırken, nesnelere dokunan eller, “yıkılmış evlerime sönmüş fenerlerime” der gibidir yeniden. Bir sokaktan başka bir sokağa giderken ki alışkanlık, yol yordam bulmaya yardım eden nesneler, görüntüler belli belirsiz bir bellek alanında ağır yüke dönüşür. Bu yükünün kamburu insanlar “Antakyalı” olmayı sürdürürken, göç de edemeyen bir donuklukta dururlar. Barınmak, asgari ölçüde gökle araya bir sınır çizmekten ibaret bir hal almıştır artık. Mülkiyet kavramının “boza bulanık” kavranışı şöyle dursun; emek ve sermaye bir mandalina ağacının gölgesinde de zıtlaşır! Tarih ki; çalınınca açılacak kapısı olan bir ev olmadı ki hiç. 31 Mart 2024 günü de öylesine bir gün değildi tabii. Sosyalistlerin Defne ilçesinde iktidar olamamak için epey “gözünü kararttığı” bir süreçti. 6 Şubat’tan sonraya eklenecek kırılgan durumlar açığa çıkarken “geleneksel sol alışkanlıklar” sorumsuzlukla da birleşerek oldum olası “ehven-i şer” bile olamayan bir tekrarın arka bahçesinde kök salar. Zeytin ağaçlarının gölgeleriyle kucaklaştığı bahçelere göz diken “inşaat sermayesi” demir ve beton iklimini kamyonlar dolusu yığar şehrin yüzüne veya kalbine. Defne’nin gözü olan şelalenin üzerine devrilen yük kamyonu aylardır orada dururken yerel yönetimler –ilçesi, büyükşehriyle- ölü taklidi yapar! Su kaynağı üzerine kurulan taş ocağı, işini zorlaştıran su kaynağını yıkıp geçerken, keyfiyetini nereden alır, anlamak gerekiyor. Su kaynakları kurudu. Anlaşılan yağmurlar da bize küstü. Samandağ’da ekinin değeri yok. Yüzlerde biriken tozun, dumanın haddi hesabı yok. Körlerin ve sağırların sultanları dürttüğü çağdaydık güya! Kapitalizm, tüm felaketlerin asalağıdır!
www.evrensel.net
November 2, 2025 at 7:34 AM
Reposted by Mustafa Kemal
October 24, 2025 at 11:26 AM
Reposted by Mustafa Kemal
Dass wir im heutigen Stadtbild so viele Stolpersteine haben, liegt übrigens daran, dass sich mal eine Regierung an bestimmten Menschen im deutschen Stadtbild störte.
October 18, 2025 at 5:38 AM
Reposted by Mustafa Kemal
Toxic truths are emerging. Do you know how everyday chemicals may be fueling the rise of Parkinson’s? A new important paper in Lancet Neurology just dropped. Toxicants are harmful substances in the environment that can damage cells and organs contributing to diseases such as Parkinson’s.
October 18, 2025 at 2:07 PM
Katletmemiştir, acısına son vermiştir. Ne acılar vardır orada.
October 15, 2025 at 7:31 PM
Reposted by Mustafa Kemal
Barış Terkoğlu'nun köşe yazısına 'milli güvenlik' gerekçesiyle erişim engeli

www.diken.com.tr/baris-terkog...
Barış Terkoğlu'nun köşe yazısına 'milli güvenlik' gerekçesiyle erişim engeli - Diken
13/10/2025 - Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu'nun "Biri hukuk devleti mi dedi?" başlıklı yazısı erişime engellendi.
www.diken.com.tr
October 13, 2025 at 4:53 PM
Reposted by Mustafa Kemal
Reposted by Mustafa Kemal
We are alarmed by reports that Germany is on the verge of a catastrophic about-face, reversing its longstanding and principled opposition to the EU’s Chat Control proposal which, if passed, could spell the end of the right to privacy in Europe. signal.org/blog/pdfs/ge...
signal.org
October 3, 2025 at 4:14 PM
Reposted by Mustafa Kemal
ASSET-IT phase 3 trial: Guidelines recommend intravenous thrombolysis within 4.5 hours after onset of acute ischemic stroke, but vascular reocclusion may occur. Adjunct treatment with tirofiban might improve outcomes. Research findings are summarized in a new Quick Take video. nej.md/4pAB0iQ
September 29, 2025 at 7:14 PM
En son 2017de internken yemistim ve fena degildi, hatta okul yemekhanesine göre daha kaliteliydi.
April 14, 2025 at 9:46 AM
Reposted by Mustafa Kemal
ABD, Rümeysa Öztürk hakkında “terör bağlantısı yok” dedi. Peki Türkiye neden suskun? Vatandaşına sahip çıkamayan bir iktidar, millî onuru da koruyamaz! Hukuksuzluğa karşı sessizlik suç ortaklığıdır! Devlet, hukuk ve diplomasiyle vatandaşını savunmak zorundadır!
April 14, 2025 at 9:07 AM
Reposted by Mustafa Kemal
Oh the predictable irony
April 7, 2025 at 3:13 AM
Reposted by Mustafa Kemal
ilgi ve bilginize sunarım
February 8, 2025 at 9:51 PM