Son İmralı notları ve Kürt meselesinin sınıfsallığı
DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’dan oluşan, TBMM’de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu heyetinin, 24 Kasım 2025 günü İmralı’da Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdikleri görüşmenin notları bazı başlıklarıyla kamuoyuna yansıdı.
Gülistan Kılıç Koçyiğit’in Mezopotamya Ajansından Mehmet Aslan ile Selman Güzelyüz’e yaptığı ve 28 Kasım’da yayımlanan açıklamalar, Öcalan’ın daha önce ifade ettiği görüşlerinden oluşuyor. Ancak buna rağmen, AKP ve MHP’li vekillerin sorularına verilen yanıtlar, hem bazı hassas dengelere dair somut duruma ilişkin tabloyu yansıtıyor, hem de başka bazı tartışma başlıkları açıyor.
Hande Fırat’ın 27 Kasım’da Hürriyet’te ‘Asıl mesaj nerede saklı?’ başlığıyla yayımlanan yazısında aktardığı kulisler ve Gülistan Kılıç Koçyiğit’in açıklamaları, Suriye sahasında durumun Ankara’nın arzuladığı kıvama gelmediğini gösteriyor.
Hande Fırat, “Kulis bilgilerine göre Öcalan, SDG’nin Şam’a entegre olması gerektiğini açıkça dile getirdi. Hatta SDG’nin Türkiye’ye tehdit oluşturmaması gerektiğini de vurguladı” dedikten sonra, çeşitli gerekçeler sıralayarak ekliyor: “SDG’nin atacağı adım hâlâ belirsiz.”Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, bu noktada şu vurguyu yapıyor: “Türkiye’de mesele bir ikilik üzerinden tartışılıyor; YPG silah bırakacak mı, silah bırakmayacak mı? Bütün tartışmanın ana ekseni Suriye bağlamında buraya kitlenmiş durumda ve cevabı da ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye ifade edilmeye çalışılıyor. Oysa ki Sayın Öcalan bu meseleyi biraz uzun ve detaylı olarak ele aldı.” Öcalan, “Evet, oradakiler de beni dinlerler” diyor ve SDG yönetimi ile oradaki geçici hükümet arasında yapılan 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.
Hem Hande Fırat’ın aktardıkları hem de Gülistan Kılıç Koçyiğit’in paylaştıkları, dahil olan tüm güç merkezleriyle birlikte HTŞ yönetimindeki Şam ile SDG arasındaki ilişkilerde bir yol alındığını, ancak meselenin son imzalar atılacak kadar olgunlaşmadığını gösteriyor.
Şimdi de bu yazının başlığını oluşturan konuya gelelim. “Hüseyin Yayman ve Feti Yıldız özellikle ne sordular? Dikkatinizi çeken soruları ne oldu” sorusuna Gülistan Kılıç Koçyiğit şu yanıtı veriyor: “Diğer iki heyet üyesi de kamuoyunda tartışılan, kamuoyunun çok merak ettiği, Türkiye’de en fazla Kürt sorunu denildiğinde ya da bu süreç konuşulduğunda gündeme gelen soruları daha öncelikli olarak sordular. Bunun ana eksenini dediğim gibi biraz Suriye oluşturuyor. Suriye’deki entegrasyon ya da 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanma meselesi. Bazı özel başlıklar da tabii ki soruldu, konuşuldu. Örneğin ‘Petrol gelirleri ne olacak’ sorusundan ‘YPG silah bırakacak mı’ gibi sorulara kadar birçok soru soruldu.”
İşte burası çok önemli; “Petrol gelirleri ne olacak?”. Bu soru, onu soran vekilin temsil ettiği sınıfsal tercihi açık eden bir özellik de taşıyor. Suriye’de SDG’nin denetimindeki bölgede bulunan petrolün geliri tamamen Şam’a gitse ve Ankara da pay alsa, bu vekiller muhtemelen çok mutlu olacak. Suriye’nin yoksul Kürtleri ise kendi bölgelerindeki petrolden ancak HTŞ’nin lütfedeceği kadar pay alsınlar. Bu arada; Suriye petrol zengini bir ülke değil. Suriye’nin sahip olduğu kanıtlanmış petrol rezervleri Suudi Arabistan’ın yüzde 1’i bile değil. OPEC’in aralarında bulunduğu çeşitli kaynakların verilerine göre, Suudi Arabistan, İran, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Libya, kanıtlanmış petrol rezervleri sıralamasında dünyanın ilk 10 ülkesi arasında yer alırken, Suriye 32. sırada yer alıyor. Suudi Arabistan’ın 267 milyar varil petrol rezervine karşılık Suriye’nin 2.5 milyar varil petrol rezervi bulunuyor.
Bu önemli sınıfsallık başlığına dair şimdilik bir başka yazıya daha atıfla noktalayayım. Cuma Çiçek’in, ‘bikirimdergisi.com’da 7 Ekim 2025 günü, ‘Dönüşen Diyarbakır: Mekân ve Sınıf’ başlığıyla yayımlanan yazısı, meselenin sınıfsal dinamiklerindeki değişim ve saha gerçekliğini görebilmek açısından kıymetli.
‘Türk ve Kürt ittifakı’nı, Türk burjuvazisi ile Kürt burjuvazisinin ittifakı olarak anlayanlar için Suriye’deki yoksul Kürt ile Türkiye’deki yoksul Kürt’ün iş, ekmek ve özgürlük taleplerine kolay sıra gelmez. Konunun bu temel yönünü mesele etmeye devam edeceğiz.