Prof. Dr. Doğan Kantarcı’nın Karadeniz’deki sellerin nedenlerine dair rapor: “Doğa adaletini uyguladı!”
Çanakkale - Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı’nın Karadeniz’deki yüksek yağışlar ve sellerle ilgili hazırladığı raporda felaket olarak nitelenen olayların “takdir-i ilahi” olmadığı belirtilerek yapılan tahribat karşısında “doğa adaletini uyguladı” denildi. "Orta ve Doğu Karadeniz Bölümlerinde Yüksek Yağış ve Sel Olayları ile Sebepleri Üzerine Ekolojik Bir Değerlendirme" başlıklı Rapor iklim değişikliğinin yanı sıra yanlış ormancılık politikaları, HES projeleri ve "Yeşil Yol" gibi insan müdahalelerinin felaketi nasıl tetiklediğini bilimsel verilerle ortaya koydu.
“‘Sel felaketleri’ aşırı yağışlarla açıklanamaz”
Karadeniz Bölgesi'nde 19-21 Eylül 2025 tarihlerinde yaşanan ve büyük yıkıma yol açan sellerin ardından konuya dair çeşitli verilerle birlikte bir ekolojik değerlendirme raporu hazırlayan Kantarcı, meydana gleen felaketlerin sadece aşırı yağışla açıklanamayacağını, asıl nedenin doğanın su tutma kapasitesinin insan eliyle yok edilmesi olduğunu ortaya koydu.
“Hassas ekolojik denge bozuldu”
Rapora göre, Karadeniz üzerindeki nemli hava kütlelerinin dağ yamaçlarında yoğunlaşmasıyla oluşan yüksek yağışlar tarih boyunca bölgenin bir gerçeği olmuştur. Ancak son dönemdeki yıkımın boyutu, "hassas ekolojik dengenin" bozulmasıyla ilişkilendiriliyor.
Yağış nasıl sele dönüşüyor?
Kantarcı, ormanların su sızdırma kapasitesine dikkat çekerek; sağlıklı bir orman toprağının, üzerindeki ölü örtü (yaprak, humus) sayesinde yağmur sularını emip yeraltına sızdırdığını belirtiyor. Ancak ormanların aşırı seyreltilmesi ve tahrip edilmesi, yağışın toprağa sızmadan doğrudan yüzeysel akışa geçmesine ve sele dönüşmesine neden oluyor.
Orman ürünleri üretimi ve seller arasındaki ilişki
Birçok harita, yağış verisi, grafiklerle desteklenen tablolar paylaşan Kantarcı’nın raporunun en çarpıcı bölümlerinden birisi orman ürünleri üretimi ve yağış miktarları arasındaki ilişkiyi gösteren tabloların analizi oldu. Kantarcı Kaçkar Dağlarının Karadeniz'e bakan yamaçlarının fazla yağış aldığını, iklim değişikliğinin etkisi ile yüksek yağışların miktarı ve yağış sıklığınnı giderek arttığı kaydediyor. Giresun, Rize, Atvin gibi illerde metrekareye düşen yağış miktarlarını veren ve bu illerin topoğrafyası gereği suların hızla denize ulaşma eğiliminde olduğunu belirten Kantarcı, bu suyun ormanlar tarafından tutulamamasının yıkımı getirdiğinin altını çiziyor. Kantarcı’nın raporunda, özellikle yaylalardaki yağış miktarlarının, aşağı havzalar için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtiliyor.
“HES’ler, taş ocakları, yollar yağış akış dengesini bozdu”
Yağışların ormanın tepesinde kalması, ölü örtüye damlaması, toprağa sızdırılması gerektiğine işaret eden Kantarcı raporda; “Orman açılırsa yağış doğrudan toprak veya kaya yüzeyine düşer, yüzeysel akışa geçer ve sele dönüşür. Bu sebeple bölgedeki ormanlarda aşırı kesimler ve seyreltmelerden kaçınmak gerekir. Bölgede dere tipi hidroelektrik santralı (HES) yapımı orman tahribine ve dere vadilerinin de kazı materyali ile dolmasına sebep olmuştur. Bölgede açık taş ocağı vb işletmeler ise ormanı ve orman toprağını yok etmektedir. Kayalığa düşen yağış suları sele dönüşmektedir. Yağış, ormanlar, vadiler arasında çok hassas bir “Yağış/akış” dengesi oluşmuştur. HES’ler, bilgisizce yapılan dağ yolları, taş ocakları vb orman tahribatı bölgedeki “Hassas ekolojik dengeyi” bozmuştur. Bozmakta da ısrar edilmektedir” dedi.
“Orman, dere, deniz birbirine bağlı”
Prof. Kantarcı ekolojik değerlendirme raporunda orman-dere-deniz üçlüsünün birbirine bağlı bir bütün olduğunu, derelere yapılan müdahalenin sadece tatlı suyu değil, denizin bereketini de bitirdiğini vurguluyor. Karadenizde Hamsi, istavrit ve diğer balıkların göç, konaklama yollarının haritalarına yer verilen raporda HES’lerle derelerin denizlere bu balıkların yediği organik maddeler, kurtçuklar, böceklerin taşınmasının da önünün kesildiğini ifade ediyor.
“Ormancılık bakımdan ziyade endüstriyel üretime kaydı”
Kantarcı’nın raporundaki en kritik veri setinin Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine dayanan kesim miktarları olduğu söylenebilir. Raporda verilen tabloların analizinde ormancılık faaliyetlerinin "bakım"dan ziyade "endüstriyel üretime" kaydığının altı çiziliyor.
Rapora göre; ülkemizde 2012 yılında yaklaşık 14,4 milyon m³ olan toplam odun üretimi, 2024 yılına gelindiğinde 23 milyon m³ seviyelerine çıkmış. Raporda, özellikle sunta ve MDF yapımında kullanılan, ince çaplı ağaçların kesilmesini gerektiren "Lif ve Yonga Odunu" üretimindeki artış çok yüksek olduğunun aktarıldığı rapordaki bazı rakamlar şunlar; .
Trabzon: 2018'den itibaren üretimde %300'lere varan artışlar görülmekte.Giresun: Lif ve yonga odunu üretimi 2012'de 71 bin m³ iken, sonraki yıllarda bu rakamın katlanarak arttığı ve ormanların aşırı seyreltildiği görülmekte.Sinop: Tomruk ve endüstriyel odun üretiminde 2018 sonrası belirgin bir sıçrama yaşanmış.
Tablolar aşırı kesimin kanıtı
Bu tabloların "aşırı kesim"in kanıtı olduğuna dikkat çeken Prof. Kantarcı, ormanların yıllık artım (büyüme) gücünün üzerinde kesildiğini, bunun da orman kapalılığını bozarak toprağı yağmura karşı savunmasız bıraktığını ifade ediyor. Kantarcı, “Lif-yonga odunu için yapılan kesimler, ormanın su tutan sünger yapısını yok ettiğine dikkat çekiyor.
“Yeşil Yol heyelanları tetikledi”
Prof. Dr. Kantarcı “Yeşil Yol Projesi”nin Karadeniz Yaylalarını turizme açmayı amaçladığını ancak gerçek amacın bu yaylalara el koymak ve satmak olduğunu ileri sürüyor. Yaylaları birbirine bağlayan 7 m genişlikte ve toplam 2600 km’lik bir yol olarak planlanan projenin dik yamaçlarda derin yarmalar oluşturduğu ve bu yolların sel suları için birer kanal görevi görerek heyelanları tetiklediği ifade eden Kantarcı, bu yollara karşı açılan davaların kazanılmasına rağmen yolun tamamlandığına dikkat çekiyor. Kantarcı, "Sonra, seller geldi yolu götürdü, doğa adaletini uyguladı" değerlendirmesini yapıyor.
“Maden atıkları suları zehirliyor”
Sel felaketinin sadece fiziksel yıkımla kalmadığı, aynı zamanda ciddi bir çevre kirliliğine yol açtığı da raporda yer alıyor. Buna örnek olarak Giresun Harşit Vadisi'ndeki maden atık havuzlarının aşırı yağışla taşması sonucu, Derin Dere'ye kimyasal atık ve çamur karışması, su kaynaklarının kullanılamaz hale gelmesi veriliyor.
“Ormanları ve toprağı korumak zorundayız”
Raporun sonuç bölüamünde “Biz bu ülkenin sahibiyiz, İngiltere’nin Ortadoğu’su değiliz” diyen Prof. Kantarcı, Türkiye'nin kendi coğrafyasına uygun akılcı programlarla yönetilmesi gerektiğini dile getiriyor. Kantarcı dağlık arazilerde sel değil, temiz su üreten bir düzenin kurulmasının yolunun ormanları ve toprağı korumaktan geçtiğini vurguluyor.