Onur Özgen
banner
onurozgen.bsky.social
Onur Özgen
@onurozgen.bsky.social
Gazeteci, yazar, editör | Evrensel • BirGün Pazar • Vesaire • Ayrım Dergi |

Mecra: https://onurozgen.substack.com/
Birkaç gün önce aramızdan ayrılan Hümayun Erşadi ve onunla özdeşleşen Abbas Kiyarüstemi'nin nefis filmi "Kirazın Tadı" üzerine...

Bugün, BirGün Pazar'da.

Okumak için: www.birgun.net/makale/humay...
November 16, 2025 at 11:47 AM
Teknik direktörlük kariyerinde bininci maçına çıkan Pep Guardiola ve futbolda değiştirdikleri üzerine...

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/98079/b...
November 15, 2025 at 10:27 AM
Reposted by Onur Özgen
🗞 Bahis cambazlığı

Bahis operasyonunda fatura 3. lige, futbolculara ve hakemlere kesilirken milyarları cebe indirenler görmezden geliniyor. Enflasyon, işsizlik, sömürü ve baskı artarken operasyon “Sıra kimde?” tartışmasına indirgenip adeta ‘Cambaza bak’ deniyor

Evrensel yarın bayilerde
November 14, 2025 at 9:20 PM
Geçtiğimiz pazar, öldürülüşünün ellinci yıl dönümünü idrak ettiğimiz Pier Paolo Pasolini'nin futbolla ilişkisi üzerine...

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/98041/p...
November 8, 2025 at 9:29 AM
Reposted by Onur Özgen
Fransız komedisinin ve modern Avrupa sinemasının en büyük figürlerinden Jacques Tati, 43 yıl önce bugün hayatını kaybetti. Tati, sinema perdesini gerçeği yansıtan bir ayna olarak gören büyük yönetmenlerden biridir.
Jacques Tati sineması: Daha insani bir yaşama çağrı
Kırk üç yıl önce bugün kaybettiğimiz Jacques Tati, sinema perdesini gerçeği yansıtan bir ayna olarak gören o büyük yönetmenlerden biridir. Onun filmleri, seyircinin gözleriyle izlemesi, zihniyle yo…
vesaire.press
November 4, 2025 at 9:34 AM
Mecra'da günün yazısı, kırk üç yıl önce bugün hayatını kaybeden Jacques Tati ve onun en büyük filmi "Mon oncle" üzerine...

Okumak için: onurozgen.substack.com/p/jacques-ta...
November 4, 2025 at 8:41 AM
"Bahis parası yıllardır oyunun içinde. O yüzden bu iş, tekil failleri cezalandırmakla bitmez. Bahis endüstrisiyle futbola örülmüş bağları sökmek gerek."

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97995/f...
November 1, 2025 at 9:43 AM
"Eşitlik ve özgürlük temelinde, laik ve kamucu bir düzen için yan yana gelmek, söz üretmek, örgütlenmek ve ısrar etmek zorundayız. İşte ancak o zaman, 'Yaşasın Cumhuriyet!' dendiğinde, bu sözün altı gerçekten dolu olur."

Mecra'da günün yazısı: onurozgen.substack.com/p/onlarn-cum...
October 30, 2025 at 7:32 AM
Reposted by Onur Özgen
Faşizm dün buydu, bugün de budur: Belirsiz ama güçlü bir duygusallığın doruk noktası, aklın ve empatinin reddi; herkese, elbette onu —Benito Mussolini’yi— yetkilendirmek şartıyla, bir dilim “her şeye kadirlik” vadetmek.
Mussolini gözlerinizin içine baktığında
Antonio Scurati’nin Strega Ödüllü romanı Mussolini: Yüzyılın Oğlu (M – Il Figlio del Secolo, 2025) beş yıl önce epey ses getirmişti. Televizyon dizisine dönüştürüldükten sonra gördük ki roman nered…
vesaire.press
October 27, 2025 at 8:34 AM
MUBI'de gösterilen sekiz bölümlük "Mussolini: Yüzyılın Oğlu" dizisi üzerine...

Bugün, BirGün Pazar'da.

Okumak için: www.birgun.net/makale/musso...
October 26, 2025 at 9:11 AM
"Modern futbolun mimarları hem büyüleyici hem rahatsız edici. Büyüleyici, çünkü karmaşıklığı yönetip bir düzen kuruyorlar; rahatsız edici, çünkü düzen bazen oyunun canlılığını törpülüyor."

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97948/f...
October 25, 2025 at 9:33 AM
Beşiktaş için hâlâ samimi olarak dertlenenler için çok üzülüyorum. Kendim dâhil. Ama ne yazık ki Beşiktaş hak ettiğini yaşıyor. Bu şekilde yönetildiği müddetçe daha kötü günler de kapıda bekliyor.
October 18, 2025 at 5:21 PM
Abbas Kiyarüstemi'nin güzelim filmi "Yakın Plan"ı @vesaire.press için yazdım.

Film, Othon Cinema'nın sunumuyla yarın akşam İstanbul ve Ankara'da gösterilecek.
Görünen gerçeklerin ardındaki basit gerçekler
Abbas Kiyarüstemi’nin sineması, özellikle son otuz yılda, uluslararası film eleştirisinin hatırı sayılır bir kesiminin merakını cezbetti ve hâlâ cezbetmeye devam ediyor. İranlı yönetmenin geniş kül…
vesaire.press
October 18, 2025 at 12:05 PM
Camus gibi, hayat ve ahlâk hakkında bildiğim her şeyi futboldan öğrenmesem de, futbolun bu konuda bana da çok yardımı olduğunu söyleyebilirim.

Futbol ve ahlâk üzerine düşünceler, bugün Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97908/f...
October 18, 2025 at 8:53 AM
Reposted by Onur Özgen
Futbol ve ahlâk üzerine düşünceler

✒️ Onur Özgen yazdı https://www.evrensel...
Futbol ve ahlâk üzerine düşünceler
Hakem düdüğüyle başlayan bir tören değildir futbol; kusurlarıyla yaşayan bir alışkanlıktır. Onu ahlâkın sınandığı bir laboratuvar gibi görmek, en başta kategorik bir yanılgıdır. Çünkü oyun, içinde doğduğu dünyanın aklıyla çalışır. Dünyada güç nasıl işliyorsa, futbolda da öyle: Kurallar var ama çıkar güçlü; adalet arzu ediliyor ama sonuç belirleyici. Bu yüzden sahada gördüğümüz çoğu şey, dışarıdaki hayatın sade bir yansımasıdır —kimi zaman da büyütülmüş bir kopyası. O hâlde adalet beklentisini merkeze koymak, oyunu yanlış yerden okumaktır. “Âdil bir futbol” talebi, kulağa soylu gelse de yapısal gerçeklerle çakışır. Birincisi, baskın psikoloji: Tribün kimliği. Taraftarlık, dünyayı iki renge indirir. Aynı pozisyonu kendi lehimize yorumlamak için özel bir çabaya bile ihtiyaç yoktur; zihnin hazır önyargıları çalışır. Grup aidiyeti, adalet talebini hemen bükebilir. Bu refleks, her maç yeniden üretilir. Kimin “haklı” olduğuna ilişkin kanaat, çoğu kez sonucun gölgesinde şekillenir; pozisyonun kendisi değil, tabeladaki sayı belirler ölçüyü. İkincisi, dilin kılıfı. Örneğin maç içinde zaman çalmak “tecrübe”, hakemi aldatmak “kurnazlık” adını alır. Sözcükler, davranışın niteliğini dönüştürmez ama algıyı dönüştürür. Böylece “yapılabilir olan” ile “yapılması gereken” arasındaki çizgi sessizce kayar. Kuralın dışına taşmanın utancı azalır; başarı anlatısı içine gizlenir. Dürüstlük, “safdillik” diye kenara itilirken, kurnazlık “oyunun gerçeği” diye merkezî bir değere dönüşür. Üçüncüsü, teşvik sistemi. Futbol artık büyük bir iş. Her bir puanın ciddi bir parasal karşılığı var. Teknik direktörün koltuğu haftalık form grafiğine bağlanır; oyuncunun sözleşmesi gol ve asist sayısıyla nefes alır. Böyle bir iklimde “en doğru” davranış, çoğu zaman “en kazançlı” olanla çakışır. Ahlâk, mâliyet kalemi gibi görünmeye başlar. Kulüp sözcüleri, federasyonlar, hakem kurulları… Hepsi, dışarıdaki güç dengeleri gibi konuşur. O yüzden “adalet” dendiğinde anlaşılan, çoğu kez “bizim çıkarımıza uygun karar”dır. Bu da beklentiyi daha doğmadan tüketir. Dördüncüsü, teknoloji yanılgısı. VAR gibi araçlar adalete yaklaşmak için devreye girdi. Yaklaştık mı? Belki bazı uçurumlarda, evet. Ama teknoloji, ahlâk üretmez; yalnızca görüntüyü keskinleştirir. Gri alanlar geniştir: “Temas var mıydı?​”, “Şiddeti yeterli miydi?​”, “Niyet nasıldı?​” Bu soruların hiçbirini kamera tek başına yanıtlayamaz. Yorumun payı asla sıfırlanmaz. Sonuçta “adalet” dediğimiz şey, yalnızca saniye saniye büyütülmüş bir fotoğraf değil; ortak hissin, ortak beklentinin, ortak terbiyenin bileşkesidir. O bileşke, sahaya girmeden önce toplumda kurulur ya da kurulamaz. Futbolun ahlâkı Tüm bunların ışığında, futboldan kapsamlı bir ahlâk dersi beklemek yersiz. Tam tersine, oyun bize şunu tekrar hatırlatır: Dünyada âdil olan çok az; sahada da az olacak. Bu tespit, bir teslimiyet çağrısı değil; doğru ölçek çağrısı. Zira beklenti yanlış kurulunca hayâl kırıklığı da kalıcı oluyor. “Futbol niçin âdil değil?​” sorusunun cevabı, “Çünkü hayat da değil” kadar basit ve rahatsız edici. Oyunun ritüeli, bu rahatsızlığı unutturmak için var. Bağırırız, seviniriz, öfkeleniriz; ama adalet duygusunu tatmin etmek için değil, aidiyetimizi tazelemek için. Böyle bakınca, sahadaki “ufak sadakatsizlikler”in niçin bu denli yaygın olduğunu anlamak kolaylaşıyor. Duran topu birkaç santim öne çekmek, taç atışını bir iki adım ileriden kullanmak, rakibin hızını kesmek için yere kolayca düşmek… Hepsi, tribünün kabul sınırları içinde kalırsa “akıllılık” diye anlatılır. Çocuklar da bunu duyarak büyür. Peki bu tablo bize ne söyler? Öncelikle, “futbolun ahlâkı” ile “ahlâklı futbol” ayrımını netleştirmeyi. Birincisi, oyunun fiilî işleyişidir: Kurnazlığın değer, dürüstlüğün safdillik sayıldığı düzen. İkincisi ise bir temennidir ve onu oyunun içinden, kendi başına doğuramayız. Antrenman sahasında “değerler eğitimi” verilebilir; ama bu, makasın yalnızca bir yaprağıdır. Diğer yaprak, dışarıdaki hayatın işleyişidir. Orada başka bir dil, başka bir hukuk, başka bir adalet eğitimi yoksa; sahadaki iyi niyet kırılgan kalır. “Çözüm” kelimesi de bu nedenle abartılı. Futbol, toplumun çözemediğini çözmez. En fazla, yer yer frenler, bazen de hızlandırır. Bize düşen, oyunu bir ahlâk makinesi sanmamak; onu olması gerektiği ölçekte değerlendirmek. Bu çerçeve, romantizmi değil gerçekçiliği gözetir. Romantik beklenti, en küçük kararda bile “adalet” görmek ister; göremeyince öfkeye döner. Gerçekçi beklenti, oyunun doğasını baştan kabul eder: Hakemin hatası, oyuncunun dalaveresi, tribünün ikiyüzlülüğü —hepsi paketin içindedir. “Sıfır hata” hedefi, bu pakete dışarıdan yapıştırılmış bir ahlâk etiketidir; gerçekte tutmaz. Bu kabul, sevinci eksiltmek zorunda değil. Bilakis, şaşkınlığı azaltır. Bir maçta beklenmedik bir centilmenlik gördüğümüzde onu “doğru olanın mecburî icrası” diye değil, “nadiren gelen bir armağan” diye okuruz. Armağan, değerini istisna oluşundan alır. İstisna, bizi iyi hissettirir; ama kuralın yerini almaz. Bu ayrımı bilmek, oyunu daha temiz kılar: Çünkü artık ondan dünyayı kurtarmasını beklemeyiz. Ahlâklı bir futbol mümkün mü? “Peki hiçbir şey talep etmeyelim mi?​” Talep edelim elbette, ama yerinden. Talebin adresi, futbolun dışıdır. Kurulacak daha âdil bir hayat, dolaylı olarak oyuna da sızar. Futbol, sahanın dışında yaşanan bu değişimi hızla kopyalar. Dışarıdaki şiddet dilinin kısılması, içerideki itiş kakışın dozunu düşürür. Dışarıdaki kurumların tutarlılığı, içerideki hakemin elini güçlendirir. Dışarıda yalana düşük tolerans, içeride sahtekârlığa alkışın azalması demektir. Bu arada, oyunun içinden yapılabilecekler yok mu? Elbette var, ama ölçülü: Şike ve şiddet gibi kırmızı çizgilere sert ve tutarlı yaptırımlar, kamuya açık şeffaf raporlama, hakemlerin performans kriterlerinin netleşmesi, medya yayınlarında dil standartları… Fakat bunların bile “ahlâkı üretmek” değil, “aşırıya giden sapmaları dizginlemek” hedefi taşıdığını unutmadan. Bu, bir tür “ahlâk minimalizmi”: Asgarî müşterekleri korumak. Sonuçta, futbola dair adalet tartışması, toplumsal aynanın karşısında yapılan bir konuşma. Aynada gördüğümüz şey hoşumuza gitmeyebilir. Camı suçlamak kolaydır; ama camı parlatmak görüntüyü değiştirir, gerçeği değil. Futbolu parlatmak da böyledir: Işığı artırır, kusuru saklamaz. O hâlde, oyundan beklediğimizi topluma yükleyelim; toplumdan beklediğimizi oyuna değil. Bu, talebin yerini düzeltir. Ve evet, bazen o nadir anlar gelir: Bir oyuncu, kendi lehine çalınan hatalı kararı düzeltir; başka bir oyuncu, sakatlanan rakip oyuncu için topu taca yollar; bir tribün, yalandan kendini yere atan kendi oyuncusuna tepki gösterir. Bu anlar, bir öğretinin meyvesi değil; tekil vicdanların kısa parıltılarıdır. Onları çoğaltmanın yolu, sahada değil, sahaya gelmeden önceki hayatta —okulda, evde, işte— başlar. Futbol, ancak o zaman biraz daha az abartır gerçekliği. Ama hiçbir zaman “ideal dünya”ya dönüşmez. Dönüşmek zorunda da değildir. Beklentiyi buraya koyduğumuzda, hem oyunu daha az kırarız hem kendimizi. Adalet, futbolda bir hak iddiasından çok, nadiren denk düşen bir tesadüftür. Tesadüfe seviniriz; ama onu kural diye yazmayız. Kural, rekabettir. Rekabetin içinden çekip çıkarabileceğimiz en makul şey, ölçüdür. Ölçü, tribünde bağırmanın da, sahada kazanmanın da tonunu ayarlar. Gerisi, hayata aittir. Hayatta âdil olan çoğalırsa, futbol da payını alır. Çoğalmazsa, oyundan mucize beklemek yalnızca kendimizi kandırmaktır.
www.evrensel.net
October 18, 2025 at 4:04 AM
14 numaralı bir eve taşınınca, kapı numarasının nasıl olacağı da belli olmuştu.
October 17, 2025 at 3:34 PM
Paul Thomas Anderson'ın yeni filmi "Savaş Üstüne Savaş"ı @vesaire.press için yazdım:
Paul Thomas Anderson’dan hatırlanmaya değer bir klasik: “Savaş Üstüne Savaş”
Devrim yapın ve sevişin. Paul Thomas Anderson’ın son filmi Savaş Üstüne Savaş’ın (One Battle After Another, 2025) ilk bölümünde kahramanlar, politik eylem ile haz arzusunu birlikte kovalayan …
vesaire.press
October 14, 2025 at 9:01 AM
Türkiye'nin yarın akşam karşılaşacağı Bulgaristan, bir zamanlar Avrupa'nın en iyi futbol takımlarındandı. Peki aradan geçen yaklaşık otuz yılda Bulgar futbolu nasıl bu hâle geldi?

Yazının ilk bölümü bugün Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97855/b...
October 10, 2025 at 2:48 PM
"Dünyanın her yerindeki futbol taraftarları, kendi ülkelerinin spor bakanlıklarına ve federasyonlarına, İsrail’in yer aldığı bir organizasyonda bulunmayı kabul etmemeleri için baskı yapmalı."

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97816/f...
October 4, 2025 at 10:11 AM
Claudia Cardinale ve Robert Redford'a veda...

Bugün, BirGün Pazar'da.

Okumak için: www.birgun.net/makale/cardi...
September 28, 2025 at 10:20 AM
"Anlatının yeni gerçekliğin temeli hâline geldiği sosyal medya çağında '1 numara olduğunu hissetmek', '1 numara olmanın' ön koşulu. Ya da en azından öyle görünmek -ki bu artık neredeyse aynı şey."

Bugün, Evrensel'de.

Okumak için: www.evrensel.net/yazi/97773/b...
September 27, 2025 at 8:59 AM
Claudia Cardinale'nin bakışlarında Akdeniz vardı. Cilalanmış değil, yaşanmış bir güzelliğin özgürlüğü... Visconti'den Leone'ye, Fellini'den Zurlini'ye bütün ustalar, belki de bu yüzden ona hep dolu, canlı, kendinin farkında karakterler emanet etmişlerdi.
September 24, 2025 at 9:05 PM
Ayvalık Film Festivali'nde çoğu insan gibi benim için de en etkileyici film, Oliver Laxe'in "Sırat"ıydı.

Gerçek anlamda baş döndürücü bir film.

@vesaire.press için yazdım:
Doğru yolu yürümek artık gerçekten mümkün mü?
Ayvalık Film Festivali’nde bu yıl birçok iyi film gördük. Bu filmlerin hepsini belirli bir yere koymak mümkün. Ama herhalde sinemada uzun zamandır Oliver Laxe’in üçüncü kurmaca uzun metrajı Sırat (…
vesaire.press
September 23, 2025 at 3:33 PM
Ayvalık Film Festivali dün bitti, geriye üzerine konuşulması gereken filmler kaldı.

Onlardan biri, Cannes'dan Altın Palmiye'yle dönen Cafer Penahi'nin "Görünmez Kaza" (It Was Just an Accident) filmi.

@vesaire.press için yazdım:
Onca kötülük varken
İnsan hayatındaki en önemli kırılmalar çoğu zaman tesadüflerle gelir: Bir karşılaşma, bir yere tam o anda varış ya da düpedüz bir kaza. Bir mekana girip girmemek bile sonraki her şeyi değiştirebili…
vesaire.press
September 22, 2025 at 2:15 PM
Ayvalık Film Festivali notlarına hız kesmeden devam.

Sırada Kelly Reichardt'ın merakla beklenen yeni filmi "The Mastermind" var.

@vesaire.press için yazdım:
Bildiğiniz bütün soygun filmlerini unutun
1970’lerin Massachusetts’inde Arthur Dove’un dört tablosunu hedef alan sakil bir soygunun kara mizahı üzerinden Amerika ve orta sınıf hakkında giderek acılaşan bir düşünce kuran, daha sonra Trumpçı…
vesaire.press
September 21, 2025 at 8:11 AM