Can Denizci
banner
candenizci.bsky.social
Can Denizci
@candenizci.bsky.social
“Ve elbette ki sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle:
İŞÇİ TULUMUYLA
bu güzelim memlekette hürriyet.”
Nazin Hikmet Ran
Reposted by Can Denizci
DİSK'in kamu işçilerinin talepleri ve Dev Sağlık-İş'in işkolu barajına ilişkin mahkeme kararının yok sayılmasına başlattığı yürüyüş Bursa’ya ulaştı:

“Bu sefalet dayatmasını kabul… https://www.evrensel...
DİSK’in Ankara yürüyüşü Bursa’da: “Bu sefalet dayatmasını kabul etmiyoruz”
Bursa — Kamu işçilerinin taleplerine ve Dev Sağlık-İş’in işkolu barajı nedeniyle dışlandığı toplu sözleşme sürecine karşı DİSK’in İstanbul’dan Ankara’ya başlattığı yürüyüş bugün Bursa’ya ulaştı. Europa Otel önünde bir araya gelen DİSK üyeleri, Uludağ Üniversitesi Hastanesi önüne yürüyerek burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu okudu. Çerkezoğlu, kamu işçilerinin aylardır oyalandığını, yapılan tekliflerin ise ciddiyetten uzak olduğunu belirtti. “Sabrımız kalmadı” diyen Çerkezoğlu, “Kamu çerçeve protokolünün 6 aydır sürüncemede kalmasını, peşinden gelen bu gayriciddi teklifleri kabul etmiyoruz. Ücretlerimizin enflasyon ve vergi kayıplarıyla her gün erimesine itiraz ediyoruz” dedi. “Masada değiliz ama sokaktayız” Dev Sağlık-İş’in işkolu barajı gerekçe gösterilerek toplu sözleşme masasından dışlandığını hatırlatan Çerkezoğlu, “Sendikamızın yetkisi Çalışma Bakanlığı tarafından hukuksuz biçimde engellenmiş olabilir. Ama biz bu mücadelede tarafız. Masada değiliz ama sokaktayız” diye konuştu. “Vergi dilimiyle zenginleşmiyoruz, yoksullaşıyoruz” Kamu işçilerinin büyük çoğunluğunun haziran ayı itibarıyla yüzde 27’lik üçüncü vergi dilimine girdiğini belirten DİSK Genel Başkanı, “Sanki bu ülkede zenginleşiyoruz da üst vergi dilimine giriyoruz! Ücretimiz artmadan vergi yükümüz artıyor” dedi. “Teklif değil, hakaret” Hükümetin yüzde 17 artı yüzde 10’luk zam teklifinin kamu işçilerinin reel kayıplarını karşılamadığını vurgulayan Çerkezoğlu, “Verdiğiniz bu teklif ne adil ne makul ne de gerçekçidir. Bu sefalet dayatmasını kabul etmiyoruz. Hükümetin bu teklifi müzakere edilmez ancak mücadele edilir” ifadelerini kullandı. Çerkezoğlu ayrıca, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının işçileri enflasyonun yükü altında ezdiğini, ücretleri bastırarak sorunu çözmeye çalıştığını söyledi. “Geçtiğimiz yıl da asgari ücret enflasyona karşı ezilirken, hükümet yıl içinde zam yapmayı reddetmişti. Bugün kamu işçisine reva görülen de aynıdır” dedi.
www.evrensel.net
July 2, 2025 at 11:34 AM
Reposted by Can Denizci
Halkın cebinden enerji tekellerinin kasasına 2 milyar TL aktı. https://www.evrensel...
Halkın cebinden enerji şirketlerinin kasasına 2 milyar TL
Türkiye’de enerji şirketlerine sağlanan kapasite mekanizması ödemeleri, her ay milyarlarca liralık kamu kaynağının karşılıksız aktarılmasına dönüştü. Mayıs 2025 dönemine ait veriler, doğal gaz ve kömür santrallerine yapılan ödemelerin boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Mayıs ayında enerji şirketlerine verilen teşvik 2 milyar TL oldu. Yılın ilk beş ayında şirketlere kapasite mekanizması ödemesi 6 milyar TL’yi aştı. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) mayıs 2025 kapasite mekanizması ödeme listesini yayımladı. En çok teşvik alan şirketler ve aldıkları tutarlar Mayıs ayında en yüksek ödemeler şu şirketlere yapıldı: Hidro-Gen Enerji (Soma Kolin Termik Santrali) - 170,4 milyon TL Gebze Elektrik Üretim (Gebze DGKÇS) - 156,2 milyon TL İzmir Elektrik Üretim (İzmir DGKÇS) - 150,4 milyon TL Hamitabat Elektrik Üretim (Hamitabat DG) - 121,4 milyon TL Enerjisa Enerji Üretim (Bandırma Santrali) - 94,2 milyon TL Sadece bu beş şirket, toplamda 693 milyon TL’nin üzerinde bir teşvik aldı. Kapasite mekanizması, enerji şirketlerine “santrallerini hazır tutmaları” karşılığında ödeme yapılmasını öngörüyor. Ancak bu sistem, fiilen şirketlere ek bir gelir kapısı haline gelmiş durumda. Birçok santral, piyasa koşulları uygun olduğunda zaten elektrik üretip satıyor. Buna rağmen ayrıca kapasite ödemesi almaları, “çifte kazanç” anlamına geliyor. Bu ödemeler, elektrik faturalarına “kapasite mekanizması bedeli” olarak yansıtılıyor. Yani yurttaşlar hem pahalı elektrik faturası ödüyor hem de şirketlere dolaylı olarak kaynak aktarıyor. Enerji tesislerine 2 milyar 27 milyon TL Toplam 32 kömür ve doğal gaz tesisi için yurttaşlardan alınan ve şirketlere aktarılan toplam tutar ise 2,02 milyon TL oldu. Doğal gaza zam tepki çekti Son iki yılda Türkiye’de yapılan doğal gaz zammı yüzde 120 oldu. Önceki gün doğal gaza yapılan yüzde 24 zam ile 4 kişilik bir ailenin doğal gaz faturası bin 462 TL’den bin 822 TL çıktı. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, hükümetin önümüzdeki günlerde tıpkı elektrik faturalarında olduğu gibi tarife oyunları ile yeni zamlara hazırlandığını duyurdu. Yavuzyılmaz, “Asgari ücretli, emekli fark etmez; AK Parti krizin faturasını vatandaşa yüklemeye devam ediyor. Müjdeler havalarda uçuşuyor ama faturalar her geçen gün daha fazla cep yakıyor” dedi.
www.evrensel.net
July 2, 2025 at 12:45 PM
“Ve elbette ki sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle:

İŞÇİ TULUMUYLA

bu güzelim memlekette hürriyet”

#1Mayıs
May 1, 2025 at 4:32 AM
Reposted by Can Denizci
SES İstanbul şubeleri 1 Mayıs'a giderken İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortak 1 Mayıs kutlaması gerçekleştirdi https://www.evrensel...
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 1 Mayıs kutlaması
İstanbul - Sağlık İş ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) şubeleri 1 Mayıs'a giderken İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortak 1 Mayıs kutlaması gerçekleştirdi. Eyleme katılan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri "Yaşasın 1 Mayıs", "Sağlık haktır satılamaz", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganları attı. (Evrensel)
www.evrensel.net
April 29, 2025 at 11:00 AM
Reposted by Can Denizci
Meslek örgütleri, 1 Mayıs 1977’de katledilenleri Kazancı Yokuşu'nda andı.

"1 Mayıs 2025, ortak taleplerin ifade edildiği gün olacak!" https://www.evrensel...
1 Mayıs 1977’de Kazancı Yokuşu’nda katledilenler anıldı
İstanbul — Meslek örgütleri, 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybedenleri anmak için Kazancı yokuşunda bir araya geldi. Anmada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Bugün burada 1977’de kaybettiğimiz kardeşlerimizi, yoldaşlarımızı anarken Türkiye’nin sokakta olduğu bu süreçte demokrasi ve adalet mücadelemizi, emeğin talepleriyle ve mücadelesiyle büyütme sözü veriyoruz” dedi. KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak ise “Bugün artık örgütlenme, yan yana gelme günüdür. 1 Mayıs 2025, bu ortak taleplerin ifade edildiği gün olacak” diye konuştu. Devrimci İşçi Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB), 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybeden işçileri anmak üzere Kazancı Yokuşu'nda bir araya geldi. Anma saygı duruşu ile başladı, hayatını kaybedenlerin isimlerinin okunması ve konuşmalarla devam etti. İlk konuşmayı yapan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, bugüne şafak operasyonuyla başladıklarını dile getirerek, 1 Mayıs’a çağrı yapmanın suç sayılamayacağını söyledi. Çerkezoğlu, şöyle devam etti: “Bugün, 48 yıl önce kaybettiğimiz yoldaşlarımızı, mücadele arkadaşlarımızı anmak için bir kez daha Taksim’deyiz. Buradan 1989’un o karanlık günlerinde 1 Mayıs’ın ve Taksim’in özgürleştirilmesi için yürüyen binlerce kişinin içinde polis kurşunuyla katledilen genç işçi arkadaşımız Mehmet Akif Dalcı’yı anmak için Şişhane’ye sonra da 1996 1 Mayıs’ında Kadıköy’de yitirdiğimiz 3 işçi arkadaşımızı anmak için de Kadıköy’de olacağız." “1 Mayıs için alanlara çağrı yapmak kriminalize edilemez” İstanbul'da yapılan operasyonlara tepki gösteren Çerkezoğlu, "Türkiye her gün bir gözaltı, tutuklama dalgasına uyanıyor. Bugün sabah erken saatlerde 1 Mayıs’a meydanlara çağrı yapanlara yönelik bir operasyon dalgasıyla karşı karşıya kaldık. Onlarca arkadaşımız gözaltına alındı. 1 Mayıs işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü'dür. 1 Mayıs için alanlara çağrı yapmak asla kriminalize edilemez ve suç değildir. 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak herkesin yasal ve anayasal hakkıdır. Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs’a kapatma açıkça suçtur" diye konuştu. “Türkiye’nin dört bir yanında yan yana olacağız” Çerkezoğlu, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: "Yıllarca 1 Mayıs’ı ve Taksim’i özgürleştirmek için bir mücadele verdik. Mücadele sonucunda dünyada ilk kez bir uluslararası mahkeme, bir meydanla ilgili karar verdi ve mahkeme Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs Meydanı olduğunu karara bağladı. Anayasa Mahkemesi, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmanın her yurttaşın hakkı olduğunu karara bağladı. Bu gerçeklere rağmen bugün 1 Mayıs Taksim Meydanı hala yasaklı. Bu ülkede Taksim’i ve 1 Mayıs’ı özgürleştirmek, demokrasi, adalet için hep birlikte mücadelemizi büyüteceğimizin sözünü bir kez daha veriyoruz. Bugün burada 1977’de kaybettiğimiz kardeşlerimizi, yoldaşlarımızı anarken Türkiye’nin sokakta olduğu bu süreçte demokrasi ve adalet mücadelemizi, emeğin talepleriyle ve mücadelesiyle büyütme sözü veriyoruz. Bu ülkeyi bir asgari ücretliler ülkesi, çalışan emekliler ülkesi, eşitsizlikle mücadele eden kadınlar ülkesi, geleceğinden umudu kesen gençler ülkesi, sabah okula aç giden çocuklar ülkesi haline getirmeye çalışanlara karşı 1 Mayıs meydanlarından bir kez daha sesleniyoruz: Bu, Taksim’i de 1 Mayıs’ı da özgürleştirdiğimiz, bu topraklarda eşit ve özgür bir biçimde yaşadığımız, ürettiğimiz değeri hakça paylaştığımız, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu bir dünya kurma sözüdür. Türkiye’nin dört bir yanında yan yana omuz omuza olacağız. Yaşasın 1 Mayıs, biji yek gulan!” "Ortak taleplerin ifade edildiği gün olacak" KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak ise şunları söyledi: "Bugün 77’nin karanlık zihniyetinin kalıntıları, bizlere yürüttükleri politikalarla devreye girmiş durumda. Gerçekler ortada: Emeklilerin aldığı maaş, bir kirayı bile karşılayamazken, 1 işçinin aldığı ücret zam yapıldığı gün dahil açlık sınırının altında kalırken hala ülkede yönetimden bahsediyorlar. İktidarlarının varlığını devam ettirebilmelerinin artık tek koşulu kalmış çünkü artık kral çıplak. Herkes biliyor ve görüyor. Bu ülkede işini yapmayanlar, bu ülkeyi yürütmeye ve yönetmeye çalışanlardır. Bu ülkede bir suçlu varsa bizi bu kadar yoksulluğa iten iktidarın kendisidir. Bir ülke düşünün, bir yangında 80’e yakın insanını kaybediyor. Birçok ülkede deprem oluyor ama hiçbir ülkede acı bu kadar büyük olmuyor. Acımız bu kadar büyük oluyorsa bunun sebebi ve sorumlusu var. Herkes sorumlunun kim olduğunu biliyor. Biz nitelikli kamusal emek üretmek istiyoruz. Halkın hizmet alabilme şansını yaratmak istiyoruz, mücadelemiz bunun için. Geleceğine sahip çıkmak isteyen gençler, işçiler, emekçiler, kadınlar sokaklara çıkmış durumda. Barış talebi hiç bu kadar büyük kitlelerde dile gelmemişti. Farklı alan ve meydanlarda da olsa herkes artık derdini açık açık söylüyor. Bugün artık örgütlenme, yan yana gelme günüdür. 1 Mayıs 2025, bu ortak taleplerin ifade edildiği gün olacak. Yaşasın 1 Mayıs, biji yek gulan!” (İşçi Sendika Servisi)
www.evrensel.net
April 29, 2025 at 9:58 AM
Reposted by Can Denizci
‘Roman Vatandaşlara Yönelik Strateji Belgesi’ başlığıyla başlatılan kampanyanın ilk hedefi 3 ayda 100 Roman genci MESEM’e, patronlara bedava iş gücü olarak sunmak. Proje kapsamında 5 ortaokulda yapılan toplantılara ise ilgi… https://www.evrensel...
İlle de çocuk işçi olsun!
Vural Nasuhbeyoğlu vuralnasuhbey@gmail.com AKP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), öğrencileri (çocukları) patronlara bedava iş gücü olarak sunmak için ara vermeden çalışıyor. Bu kez hedefte Roman gençler var. İzmir’de Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, Roman çocukları mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) yönlendirmek için kampanya başlattı. ‘Roman vatandaşlara yönelik strateji belgesi’ başlığıyla duyurulan kampanyayla Roman çocuklarına ‘MESEM’e katıl, işe başla’ çağrısı yapılıyor. İlk hedef 100 Roman genç Projenin özel hedefleri arasında, MESEM kayıtlarını artırarak 3 ay içinde en az 100 Roman gencin programa dahil edilmesini sağlamak ve ‘Roman kültürüne uygun meslekleri’ teşvik etmek gibi başlıklar yer alıyor. Uygulama bölgesi olarak ise Bornova’da Roman vatandaşların yoğun yaşadığı Mevlana, Kızılay, Ergene, İnönü ve Çamkule Mahallelerinde bulunan ortaokul müdürlükleri ve meslek liseleri belirlenmiş. Kayıt yaptırana hediye var Projenin hedef kitlesi ise 15 yaşından gün almış, en az ortaokul mezunu, işsiz ve eğitimsiz Roman gençler olarak tarif ediliyor. Proje süresi, 3 ay (pilot uygulama), 12 ay olarak tanımlanmış. Roman mahallelerinde ‘meslek günü’ tanıtım etkinliklerinin yanı sıra mobil MESEM tanıtım ekiplerinin Roman mahallelerine giderek, MESEM tanıtımı yaparak kayıtları yerinde almasının sağlanacağı ve 1-2 günlük meslek deneme atölyeleri kurulacağı belirtiliyor. Bunun için de kuaförlük kursuna katılanların birbirlerinin saçlarını kesmesi, aşçılık etkinliğinde yemekleri satma imkanı verileceği belirtilirken kayıt olan gençlere de teşvik edici hediyeler (market ve kırtasiye çekleri) verileceği ifade ediliyor. Projeye sahada rağbet yok Proje kapsamında Bornova’da nisan ayı içinde Doğanlar Hacı Yaşar Kandur, Şehit Mustafa Nerkis, Kars Halil Atilla, Ergene ve Çimentaş Ortaokullarında toplantılar yapıldı. Projede yer alan bir öğretmen, projeye ayrımcı olduğu için karşı çıktıklarını ama bu itirazlarının dikkate alınmayarak projenin hayata geçirildiğini aktardı. Öğretmen “Proje dahilinde belirlenen okulların hiçbirinde yapılan toplantılar öğrenci ve velilerin ilgisini çekmedi. Sadece Doğanlar Hacı Yaşar Kandur Ortaokulunda toplantıya birkaç Roman öğrenci katıldı, bu öğrenciler de MESEM’e kayıt olmak istemediler” dedi. ‘MESEM-Koçum’ hizmeti ‘MESEM’e katıl, işe başla’ sloganıyla MESEM’e kayıt olan Roman gençlerin sürece uyum sağlaması için de kayıt sonrası yapılacaklar da şu şekilde sıralanıyor: “Oryantasyon atölyeleri düzenlenecek. İlk 20 kayda ücretsiz kırtasiye, yemek ve yol desteği sağlanacak. MESEM-Koçum faaliyetiyle kayıt olan öğrencilerimize birebir koçluk hizmeti verilecek. MESEM’den mezun olan Roman gençlerin doğrudan işe yerleştirilmesini sağlamak için de yerel esnaf ve işverenlerle iş birliği yapılacak.” Roman kültürüne uygun meslek ne demek? Pilot projenin 1 yıl içinde sürdürülebilir hale getirilmesinin yanı sıra MESEM müfredatına ‘Roman kültürüne uygun meslekler’in entegre edilmesi de var. Ayrımcı bir dille ifade edilen ‘Romanlara uygun meslekler’ ile neyin kastedildiği ise belirtilmiyor. Öte yandan özel sektörle, Roman gençler için ‘girişimcilik destek merkezi’ kurularak Roman vatandaşların mesleki eğitime yönelik ilgisinin artırılması hedefleniyor. İstihdam esnaf ya da KOBİ’de Projenin ortakları arasında; Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü: Programın ana yürütücüsü, Kaymakamlık ve ilçe milli eğitim müdürlükleri: Yerel koordinasyon, İŞKUR ve KOSGEB: İş garantili meslek eğitim desteği için yer alıyor. Sanayi ve ticaret odaları: İş gücü ihtiyacına göre mesleki eğitim şekillendirme, Büyük ölçekli şirketler: İş garantili MESEM programlarına destek, KOBİ ve esnaf işletmeleri: Roman gençleri işletmede mesleki eğitim ve istihdam programları için seçilmiş durumda. 3 milyonu aşkın çocuk eğitim dışında MEB’in 2023-2024 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de ilkokul çağında 223 bin, ortaokul çağında 500 bin ve lise çağında tam 797 bin çocuğun hiçbir okulda kaydı yok. Bu çocuklara MESEM ve açık öğretime kayıtlı olanlar da eklenince bu sayı 3 milyonu geçiyor. Ama MEB bu çocukları okula kazandırmak yerine, okul dışına düşen çocukları MESEM’e kaydederek patronlara bedava sunduğu çocuk ve ucuz iş gücünü artırmak için projeler yapıyor. 12 yılda 764 çocuk çalışırken öldü 2024 yılında TÜİK verilerine göre 15-17 yaş arasında çalışan çocukların oranı yüzde 24.9’a ulaştı. 2020’de bu oran yüzde 16 idi. 4 yılda çalışan çocuk oranı yaklaşık yüzde 9 artmış. Yani bu yaş grubunda her 4 çocuktan 1’i çalışıyor. Resmi verilere göre Türkiye’de kayıtlı 970 bin çocuk işçi var. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre Türkiye’de nisan 2025’te 5 çocuk işçi, 2025’in ilk 4 ayı bitmeden de 29 çocuk çalışırken can verdi. Son 12 yılda ise en az 764 çocuk iş cinayetinde hayatını kaybetti. Çalışırken yaralanan, uzvunu kaybeden çocuk işçi sayısı ise bilenemiyor.
www.evrensel.net
April 29, 2025 at 10:04 AM
Reposted by Can Denizci
Dolarizasyon son 6 yılın rekorunu kırdı. 19 Mart sonrası Türk lirasına güven azaldı https://www.evrensel...
Dolarizasyon son 6 yılın rekorunu kırdı: 19 Mart sonrası Türk lirasına güven azaldı
Piyasalardaki 19 Mart sarsıntısı sonrası yurtiçi yerleşikler yönünü yeniden dövize döndü. Merkez Bankası verilerine göre 2019 yılının ilk 16 haftasındaki parite etkisinden arındırılmış olarak 21.2 milyar dolarlık döviz mevduatı artışının ardından bu yılın aynı döneminde 16.9 milyar dolar yükseliş yaşandı. Böylece son 6 yılın en yüksek dolarizasyonu yaşanırken Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre mevduatta da dolarizasyon oranı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla 14 Mart ile biten haftada yüzde 40,26 iken 18 Nisan ile biten haftada yüzde 42,5'e yükseldi. 5 haftada mevduatta dolarizasyon 2.2 puanın üzerinde arttı. 19 Mart'tan bu yana yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduat yükselişi de 9 milyar dolara dayandı. Swap hariç net rezerv 45 milyar dolar geriledi Ekonomim’den Şebnem Turan’ın haberine göre, ekonomistlerin, Merkez Bankası’nın ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da en dikkat çektiği nokta Türkiye’de yurtiçi yerleşiklerin dövize eğiliminin artması. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan son olarak geçen hafta ABD’de yaptığı sunumda da döviz mevduatlarındaki değişime vurgu yaparken geçen hafta Cuma günü Türkiye gözden geçirmesine ilişkin notunu yayımlayan S&P de net döviz rezervlerindeki azalmanın yoğunlaşması halinde notun düşürülebileceğini ifade etti. 19 Mart’tan bu yana Merkez Bankası artan döviz talebini karşılamak ve döviz kurlarındaki sert artışların önüne geçmek için döviz satışını sürdürüyor. Ekonomistlerin hesaplamalarına göre 19 Mart’tan bu yana yaklaşık 50 milyar dolara yakın satış yapıldı. Bu dönemde swap hariç net döviz rezervi 65.4 milyar dolardan 18 Nisan itibariyle 20.4 milyar dolara geriledi. Swap hariç net rezervde 19 Mart sarsıntısından bu yana kayıp 45 milyar dolar oldu. Bu yılki artışın yarısı 19 Mart sonrasında Merkez Bankası’nın döviz satışının sürdüğü bu haftalarda yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduat artışı hızlandı. Merkez Bankası verilerine göre 19 Mart’tan bu yana yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatı parite etkisinden arındırılmış olarak 8 milyar 794 milyon dolarla 9 milyar dolara dayandı. Bu artışın 3 milyar 810 milyon doları yurtiçi yerleşik gerçek kişilerin döviz mevduatındaki artıştan, 4 milyar 984 milyon doları da yurtiçi yerleşik tüzel kişilerin döviz mevduat artışından kaynaklandı. Merkez Bankası verilerine geçen yıl sonundan bu yana bakıldığında ise 16 milyar 884 milyon dolara ulaştı. Yani 19 Mart'tan bu yana yaşanan artış bu yılın başından itibaren yaşanan döviz mevduat artışının yarısını oluşturmayı başardı. 19 Mart sonrası gerçek kişilerin talebi arttı Yılın ilk 16 haftasında yaşanan parite etkisinden arındırılmış döviz mevduat artışının 5 milyar 484 milyon doları gerçek kişilerin, 11 milyar 400 milyon doları ise tüzel kişilerin döviz mevduat artışından kaynaklandı. Yılbaşından bu yana yaşanan döviz mevduat yükselişinin yüzde 68'i tüzel kişilerin talebinden yüzde 32'si de gerçek kişilerin talebiyle oluştu. Ancak 19 Mart sonrasında bu trend değişim gösterdi. 19 Mart sonrası yaşanan artışın 3 milyar 810 milyon doları gerçek kişilerden, 4 milyar 984 milyon doları tüzel kişilerden yani yüzde 43,33'ü gerçek kişilerin, yüzde 56,67'si tüzel kişilerin yükselişinden oluştu. Gerçek kişilerin dövize olan talebinin 19 Mart sonrası hareketlenmesi en kritik konuyu oluşturuyor. 2019 yılından sonraki en yüksek artış Geriye dönük bakıldığında ise bu yılın ilk 16 haftasında yaşanan parite etkisinden arındırılmış döviz mevduat hesaplarındaki artış 2019’dan bu yana görülmedik seviyede yüksek. Merkez Bankası verilerine göre 2019 yılında yılın ilk 16 haftasında döviz mevduatı 21 milyar 199 milyon dolar yükseldi. Bu artışın 12 milyar 344 milyon doları gerçek kişilerden, 8 milyar 854 milyon doları da tüzel kişilerin talebiyle yaşandı. Yani 2019 yılında gerçek kişilerin parite etkisinden arındırılmış olarak döviz mevduat artışı toplamın yüzde 58'ini oluştururken tüzel kişilerinki yüzde 42'sini oluşturuyordu. 2019 sonrasında ise döviz mevduat artışı özellikle 2021 yılında devreye alınan kur korumalı mevduat ile birlikte düşüş eğilimine girdi. Ancak bu durum dolarizasyonu azaltmadı. Kur korumalı mevduat getirisi de dövize endeksli olduğu için ekonomistler dolarizasyon oranını hesaplarken kur korumalı mevduat hesaplarını da dahil ediyor. 2021 yılında döviz mevduatları yılın ilk 16 haftasında parite etkisinden arındırılmış olarak 6 milyar 58 milyon dolar, 2022 yılında aynı dönemde 20 milyar 96 milyon dolar geriledi. 2023 yılında ilk 16 haftada düşüş 7 milyar 517 milyon dolar oldu. 2024 yılında Haziran 2023'ten sonra devreye alınan ve KKM hesaplarının düşüşünü hedefleyen programlar sonrasında ise döviz mevduat artışı yılın ilk 16 haftasında 2 milyar 823 milyon dolar oldu. Bu artışın tamamı ise gerçek kişilerin talebinden kaynaklandı. 19 Mart’tan bu yana 11.8 milyar doları aşan satış Yurtiçi yerleşikler 19 Mart sarsıntısı sonrası döviz mevduatını artırıp TL'den uzaklaşırken yabancı yatırımcı çok daha hızlı bir kaçışa imza attı. Merkez Bankası verilerine göre 19 Mart sonrasında yurtiçi yerleşiklerin devlet tahvillerinde net satışı 8 milyar 621,6 milyon dolara ulaşırken hisse senetlerinde net çıkışı 1 milyar 565 milyon dolara ulaştı. Yurtiçi yerleşik bankaların yurtdışı şubeleri haricinde Hazine'nin ihraç ettiği Eurobondlardan yabancı yatırımcının 19 Mart sonrası satışları da 1 milyar 645 milyon doları geçti. Böylece devlet tahvili, hisse senedi ve Hazine Eurobond'larında yabancının 19 Mart sonrası satışı 11 milyar 831 milyon dolara ulaştı. Yılbaşından bu yana yabancı hisse senedinde 550 milyon dolar, devlet tahvillerinde 5 milyar 53 milyon dolar net satıcı konumunda bulunuyor. Yabancının devlet Eurobondlarında bu yıl başından itibaren net çıkışı da 1 milyar dolar seviyesinde. Mevduatta dolarizasyon 2.2 puan arttı Piyasalardaki 19 Mart sarsıntısı toplam mevduatta dolarizasyon oranını yükseltti. Türkiye'de uygulanan para ve ekonomi politikalarıyla Haziran 2022'de yüzde 72,8 ile tarihi zirvesini gören mevduatta dolarizasyon oranı Haziran 2023 sonrasında gerilemeye başlamış Şubat 2025'te ise yüzde 40,2'ye kadar inmişti. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla birlikte başlayan sarsıntı dolarizasyon eğilimini arttırdı. 14 Mart ile biten haftada mevduatta dolarizasyon oranı yüzde 40,26 iken 18 Nisan ile biten haftada yüzde 42,5'e çıktı. 5 haftada mevduatta dolarizasyon 2.2 puanın üzerinde yükselirken 18 Nisan haftasında gerçek ve tüzel kişilerin döviz mevduat artışı da devam etti. 19 Mart sonrası döviz sepeti yüzde 7 yükseldi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyon sonrasında bir süredir yatay seyreden döviz kurlarında yükseliş hızlandı. Dolar/ TL yılbaşından bu yana yüzde 8,68, Euro/TL yüzde 19,11 yükseliş gösterdi. Dolar ve Euro'nun eşit ağırlıklı yer aldığı döviz sepetinde aynı dönemdeki yükseliş ise yüzde 13,72 olarak hesaplandı. Yine 19 Mart sonrasına bakıldığında kurlardaki hareketin çok daha hızlı olduğu ortaya çıkıyor. 19 Mart sonrasında dolar/TL'deki yukarı yönlü hareket yüzde 4,81 olurken, Euro/TL'de yüzde 8,75'i buldu. Döviz sepetinde aynı dönemde yükseliş ise yüzde 6,91 oldu.
www.evrensel.net
April 29, 2025 at 11:00 AM
Reposted by Can Denizci
İstanbul'da sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında çok sayıda kişi gözaltına alındı https://www.evrensel...
İstanbul'da ev baskınlarıyla çok sayıda kişi gözaltına alındı
İstanbul'da, 1 Mayıs kutlamaları öncesi birçok eve baskın düzenlendi, çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan bazı isimler şöyle: BEKSAV Eş Başkanı Ahmet Uçar, Ayşenur Demir, Polen Ekoloji Kolektifi’nden Cemil Aksu, Grup Vardiya solisti Ruşa Sabur, ESP üyesi Aydın Kılıçdere, Ali Haydar Saygılı, Hüseyin İldan, Cemre Nayır, Eylül Devrim Altepe. Ayrıca Partizan, TÖP, Proleter Devrimci Duruş ve Kaldıraç’tan da çok sayıda kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Kaldıraç sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 6 kişinin gözaltına alındığını duyurdu. 2 üniversite öğrencisi gözaltına alındı Öte yandan Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencisi Alican Doğan ve İstanbul Teknik Üniversitesinden (İTÜ) bir öğrenci de gözaltına alındı. YTÜ Mekatronik bölümünde okuyan Alican Doğan kaldığı yurtta sabah saatlerinde polis tarafından gözaltına alındı. Polisler gözaltı gerekçesine ilişkin bilgi vermezken Doğan’ın TEM şubeye götürüldüğü öğrenildi. Ayrıca İTÜ’de okuyan ve gözaltına alınan öğrencinin daha önce Saraçhane eylemleri nedeniyle tutuklandığı ve sonrasında serbest bırakıldığı öğrenildi. (Haber Merkezi)
www.evrensel.net
April 29, 2025 at 5:18 AM
Reposted by Can Denizci
⭕️ Gösterilen sarı yapı, yaklaşık 100.000 galaksiye ev sahipliği yapan geniş bir kozmik bölge olan Laniakea Üstkümesi'dir. Görüntüdeki kırmızı nokta, Güneşimiz de dahil olmak üzere yaklaşık 300 milyar yıldıza sahip olan evimiz Samanyolu'nu temsil eder.
April 28, 2025 at 10:02 AM
Reposted by Can Denizci
‘Dosta güven, düşmana korku mücadelesi’

“İleri işçilerin işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerinden öğrenmesi, kendi pratiğinden öğrenmesi ve sonuçlar çıkarması bugün işçi ve emekçilerin daha güçlü hamleler… https://www.evrensel...
Dosta güven, düşmana korku mücadelesi
Mesut Baylav mesutbaylav@gmail.com Kim kime kolay kolay güvenir? Bir insanın başka bir insana güvenebilmesinin çok çeşitli zeminleri ve kıstasları vardır elbet. Yıllar içerisinde yaşanan olumlu ya da olumsuz deneyimler, başka insanlardan duyulanlar, yaşam koşulları gibi birçok etken güven ya da güvensizlik meselelerinde yer tutar. Bu yazıda kastettiğimiz ‘güven’ elbette sırtını çivili bir duvara yaslamak ve başına gelecekleri beklemek anlamına gelmiyor. Meselemiz işçiler arasında süren güven tartışmalarına dair çeşitli gözlemler ve deneyimler üzerinden bazı değerlendirmeler yapabilmek. Bunu da Antep’te fabrikalarda çalışan işçilerle aslında uzun zamanın biriktirdiklerine dayanarak yapmak. Başta aynı fabrikada çalışan işçiler olmak üzere genel olarak bir güvensizlik halinin olduğu malum. Gel gelelim bunun sebepleri de çok çeşitli. En çok öne çıkanlara bir bakmakta fayda var. ‘Ben varım ama diğerleri yok’ yaklaşımı “Fabrikada bir şikayetimiz vardı (Buraya birçok şikayet konusu ekleyebiliriz), yönetimle görüşmeye gidelim dedik, gittik arkamı bir döndüm, kimse kalmamış.” Antep’te güven konusunu konuştuğumuz işçilerin anlattıklarından bir kesit paylaştık. Çok yaygın bir söylem. Ne kadarının doğru ve yaşanmış olduğuna dair bir tespitte bulunmak zor. Ama birçoğunun tartışmada bir kanıt sunma gerekçesiyle dile getirildiği de kesin. Kendisini korkusuz diğer işçileri korkan ve kaçan olarak gösteren bu yaklaşımın temelinde esas olarak “Ben varım ama diğerleri yok” yaklaşımı var. Ve diğer işçileri de ikna etmenin mümkün olmayacağına dair çeşitli gerekçelerle yaklaşımın kendisi beslenmiş oluyor. Elbette bu durumu yaşayan işçiler var. Ve bu yaşanmışlığın yansımaları ve etkileri güvensizliği perçinliyor. Kendi yaşamamış olanlar ise eğer patronun karşısına çıksa arkasında kimsenin kalmayacağı bir senaryoyu kuruyor olabilir. Birliğin önündeki engel yalakalık mı? “Yalaka çok yalaka, koyun gibi hepsi...” Bu da başka bir yaygın söylem. Fabrikalarda işçilerin deyimi ile “yalaka” işçiler elbette var. Yanındaki işçinin konuştuğunu fabrika yönetimine ulaştıranlar, diğer işçinin kuyusunu kazanlar, çavuşlar, amirler vs. Böyle işçilerin sayısının çok sınırlı sayıda olduğunu aslında işçilerle konuştuğumuzda da anlayabiliyoruz. Ancak fabrikada birlik olunmamasının gerekçesi olarak “yalaka” diye tarif edilen işçilerin gösteriliyor olması tek başına meseleyi açıklamaktan uzak. Üstelik birlik olmanın önündeki engel olarak “yalaka” işçileri gösteren işçilerden ikisi de birbirini “yalaka” olarak tarif edebiliyor. Bu da başka bir karmaşa halini doğuruyor. ‘Bu işçiden olmaz da kimden olur?​’ “Bu işçiden bir şey olmaz…” Bu da en yaygınlarından biri. Güvensizliğe dair açıklanan çok sayıda gerekçenin ardından gelen bir cümle de diyebiliriz buna. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şu tespiti yaparak başlayalım. “İşçiden bir şey olmaz” diyen işçilerin önemli bir bölümünün esas olarak kendine ve değişime güvenmediği gerçeği. Ve buradan yola çıkarak bütün işçileri aynı torbaya atıp hiçbirinden bir şey olmayacağı sonucuna varması. Bu tespit masa başından yapılmış bir tespit değil. Kuşkusuz işçiler, bir sorumluluk alıp fabrikasındaki sorunlar etrafından bir birlik oluşturma yoluna girmeye cesaret edemeyebilir. Kolay değil elbet; işten atılma kaygısı, bu iş için bir mesai harcamak vs. Bu yolu zorlamayınca elbette işin kolay yanlarından biri diğer işçilerin bir şey yapmamasına çıkabiliyor. Ve sonuç olarak, “Bu işçiyle bir şey yapılmaz, arkanı dönünce satar insanı” noktasına varılabiliyor. Mesela bunu ciddi işçi mücadelelerine öncülük etmiş işçilerden duymak daha zor. Melike Tekstil’de son yıllarda yaşanan eylemlerde işçilerin temsilcisi olan bir işçi şöyle düşünüyor: “Bu işçiden bir şey olmayacak da kimden olacak? Bu düşünce işçilerin önündeki en büyük engellerden biri. İş bırakma süreçlerinde işçiler böyle düşünmüyor ama içeri girince işler değişiyor. Daha dün birlikte dışarda mücadele ediyorduk işte, içeri girince ne değişti?​” Birlik en fazla içeride lazım Evet, içeri girince ne değişiyor? İş bırakma eylemlerinin yaşandığı fabrikalarda işçilerin dışarıda birbirine güveni ile fabrika içerisinde birbirine güveni arasında farklar var. Bu dediğimizden işçiler eyleme başlayınca güven problemi de çözülmüş oluyor sonucu çıkmasın. Çünkü öyle değil. Antep, son yıllarda en fazla iş bırakma eylemlerinin yapıldığı şehir. Bu süreçte işçilerin dışarıdayken birbirlerine güvenini etkileyen sınırlı da olsa bir birliğe sahip olmaları öne çıkıyor. Bu birlik fikri işçilerin birbirine güvenini olumlu etkiliyor. Ancak oralarda da durum (Eğer sağlam bir örgütlülük yoksa ki son yıllarda yaşanan eylemlerde böyle bir örgütlülükten bahsedilemez) pamuk ipliğine bağlı. Durumlar hızla bir güvensizlik ve birbirini suçlama haline dönebiliyor. İşçiler eylemlerde bunu ifade de ediyorlar: “Şimdi birliğiz, içeri girince böyle olmayacağız.” Bu kabulleniş içeri girdiğinde durumun aynen ifade edildiği gibi sürmesine sebep oluyor elbet. Oysa işçiye birliği en fazla fabrikanın içerisinde lazım. Zira zam için dışarı çıkan işçiler çeşitli kazanımlar elde etse dahi içeri girip işbaşı yaptıklarında başına gelecekleri yaşıyor. İşten atmalar, baskılar, istifaya zorlamalar vb. Bunlar son yıllarda iş bırakma eylemi yapan fabrikaların neredeyse tamamında yaşandı ve işçiler bunu deneyimledi. İşçilerin ana gövdesinde “İş bırakıp dışarı çıkalım da sonrasına dışarda bakarız” eğilimi hakim. Yani iş bırakıp fabrika dışına çıkınca birlik olmanın daha kolay ve rahat olacağı düşüncesi var. Ancak işçilerin kendi deneyimleri gösteriyor ki kurulduğu hissedilen o geçici birlik, yanıltıcı olduğu kadar gerçekliğe de uygun düşmüyor ve kısa sürede dağılan, içeriye girince de unutulan bir hale bürünüyor. Herkes başkasını suçluyor Bir örnekle devam edelim. 2023 şubat ayında Milat Halı Fabrikasında iş bırakan işçiler “Sonuna kadar devam, birliğimizi bozmak yok” diyerek, kendi aralarında yaptıkları toplantıdan ayrılırken yarım saat sonra bölünmeyle karşı karşıya kalmış ve hiçbir talebi kazanamadan içeri girmek durumunda kalmıştı. “Bunun sebebi nedir?​” sorusuna bütün işçiler başka işçileri suçlayarak yanıt veriyordu. Bu bazen fabrikalardaki bölüm isimleriyle de karşılık buluyor. Misal, “Konfeksiyon dağıldı o yüzden oldu” ya da “Dokuma sağlam durmadı” gibi... Günün sonunda herkesin birbirini suçladığı, sınırlı da olsa kurulan birlik ve güven ortamının dağıldığı ve işçilerin başına geleni yaşayacakları bir tablo ortaya çıkmış oluyor. Elbette bu durumların ortaya çıkmasında patronların işçileri bölmek için hayata geçirdiği çok çeşitli hamlelerin etkileri var. Ve bu hamlelerin hepsi devreye sokulunca bölünmeler, parçalanmalar alıp başını gidebiliyor. Bu deneyimlerin sayısı oldukça fazla ve benzer. Güvenin örgütlenmesi mücadelesi 2025 şubat-mart aylarında Antep’te fabrikalarda yaşanan eylemler, direnişler ciddi sonuçlar ve deneyimler biriktirdi. Bu deneyimlerin bir kısmında işçilerin birbirine güvenmesi açısından olumlu deneyimler ortaya çıkarken kimilerinde daha olumsuz deneyimlerle eylemler sonlandı. Kimi yerlerde iş bırakma eylemlerinin bitiminde yine “Bu işçiden bir şey olmayacağını gördük, hemen bölündüler, bunun için mi eylem yaptık biz?​” gibi düşünceler kendini daha güçlü var etti. Çalışma ve yaşam koşullarını değiştirmek için örgütlü bir mücadelenin öyle ya da böyle parçası olan işçiler açısından bu dönem güven meselesi de birliğini güçlendirme meselesi de daha somut ve koşullar hesaba katılarak yapılıyor ve daha uzun soluklu bir mücadeleye ihtiyaç olduğu fikri ortaya çıkıyor. Kime, nasıl, ne kadar, ne zaman güveneceğini de bu mücadele üzerinden hesap eden ileri işçilerin sayısının artması, mücadelenin seyri bakımından önemli bir yerde duruyor. İleri işçilerin birliği de güveni de örgütlemesi konusunda alacağı sorumluluk bugün Antep işçisinin kendi eylem biçiminin de tartışılmasına da olanak sağlayacak ve “Her yıl bir defa oluşan geçici ve dağınık birliklerden” öteye geçerek fabrikalarda kalıcı birlikler oluşturma tartışmasının yolunu da açacaktır, açmalıdır. Birlikten kastımız iş yerlerine dayanan, olabildiğince demokratik yollarla ve yine olabildiğince geniş bir işçi grubunun temsiliyeti üzerinden komitelerini oluşturmak ve bu komiteler aracılığıyla mücadele etmenin olanaklarını yaratmak. Anlatmak istediğimiz tek başına mekanik bir ilişki bütünü değil. İşçilerin her gün en az 8 saat birlikte olduğu fabrikadaki diğer işçilerle başka bir duygudaşlık kazanması bu birliklerin oluşabilmesinde önemli bir mesele. Bu duygudaşlık sadece fabrika içerisinde sağlanması mümkün olmayan aynı zamanda fabrika dışındaki zamanların da değerlendirilmesini kapsayan bir çabayı gerektiriyor. Ünaldı’da da birlik kendiliğinden oluşmadı Birlik olma, güven gibi konular konuşulduğunda “Eskiden birlik vardı. Şimdi öyle mi?​” diye soran ve yanıt olarak “Şimdi işçi birbirinin kuyusunu kazıyor” diyen işçilerin sayısı çok. Sanki birlik dediğimiz şey geçmişte kendiliğinden oluşmuş ve yıllar geçtikçe de kendiliğinden ortadan kaybolmuş gibi bir yaklaşımın dile gelmiş hali. Böyle değil elbette. Geçmiş diye tarif edilen dönemlerden verilen örnekler, önemli mücadeleler verilerek oluşturulan birlikler ve bunun üzerinden işçiler arasında oluşan güvenin sonucu olarak ortaya çıkmış örnekler. Ünaldı direnişi Antep işçi sınıfının tarihi bakımından en önemli örneklerden biri olmayı sürdürüyor. Özellikle o dönemi yaşayanlar ya da bilenler açısından, “Ünaldı’da böyle miydi? Şimdi birlik yok” cümlesi çokça kullanılır. Yalan ya da yanlış değil, bugün işçilerin birliği henüz çok sınırlı düzeyde. Ancak hazırda bir birlik olacak da işçiler ona dahil olacakmış gibi bir yaklaşımın bir karşılığı da yok gerçekliği de. Ünaldı’da da öyle olmadı, başka örneklerde de durum öyle değil. İleri işçilerin uzun süreçte ilmek ilmek ördüğü mücadeleler sonucu ortaya çıkan sonuçlar bugün işçilerin yaşadığı süreçlere benzer. Kendisini sürecin dışında tarif etmekle ve bir gün bir yerlerde birlik oluşursa iyi olacağını söylemekle olmuyor, olmayacak. Başta ileri işçilerin işçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerinden öğrenmesi, kendi pratiğinden öğrenmesi ve sonuçlar çıkarması bugün işçi ve emekçilerin daha güçlü hamleler yapabilmesi, örgütlerini kurabilmesi açısından kritik.
www.evrensel.net
April 5, 2025 at 7:08 AM
Reposted by Can Denizci
Ek zam talep eden işçileri işten atan, işçilerin ek zam direnişlerine destek veren sendikacıları da tutuklatan Antep patronları, yılın ilk 3 ayında ihracat miktarını artırarak rekorlar kırdı https://www.evrensel...
İşçilere yüzde 30 dayatan Antep patronları ihracat rekoru kırdı
Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri (GAİB) üyeleri, yılın ilk 3 ayında 3 milyar dolar ihracat gerçekleştirildiğini açıkladı. Ek zam talep eden işçileri işten atan Antep patronları, artırdıkları ihracat miktarıyla ili ihracatta 6'ıncı sıraya taşıdı. GAİB'den yapılan açıklamaya göre, bölgeden mart ayında geçen yılın aynı ayına oranla yüzde 5,4 artışla 1 milyar dolar, Antep'ten ise yüzde 1,7 artışla 861,5 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Ek zam talep eden işçiler, Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde patronların sefalet zammı dayatmasına karşı 20’yi aşkın fabrikada direnmiş, Antep Valiliği ise bir gece yarısı kararıyla 15 gün süreyle eylem yasağı getirmişti. İşçilerle birlikte düşük ücret ve kötü çalışma koşullarına itiraz eden BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen de 36 gün tutuklu kalmıştı. Antep'te işçileri kara listeye alan, sendikacıları tutuklatan Antep patronları, yılın ilk 3 ayında 3 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Antep, yılın ilk 3 ayında 2,5 milyar dolar ihracatla en çok ihracat yapan 6. il olurken, bölgenin 3 aylık ihracatı da 3 milyar dolar olarak kaydedildi. (Ekonomi Servisi)
www.evrensel.net
April 5, 2025 at 7:25 AM
Reposted by Can Denizci
Reposted by Can Denizci
İsrail'in Gazze’ye düzenlediği saldırılarda en az 11 Filistinli yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı https://www.evrensel...
İsrail'in Gazze’ye saldırıları sürüyor: 11 Filistinli hayatını kaybetti
İsrail'in Gazze Şeridi'nde düzenlediği saldırılarda en az 11 Filistinli hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, İsrail'e ait insansız hava aracı (İHA), Han Yunus’un batısındaki Katatva Mülteci Kampı'nda bulunan aşevini hedef aldı. Saldırıda 3 Filistinli öldü, birçok kişi yaralandı. Aynı şekilde, İHA ile Han Yunus kent merkezinde bir eve düzenlenen saldırıda bir kişi öldü, eşi ve çocuğu ise yaralandı. Gazze kentinin Zeytun Mahallesi'ndeki Sikke Caddesi’ne düzenlenen topçu saldırısında ise bir kadın yaşamını yitirdi. İsrail ordusunun Gazze kent merkezi, Refah kenti ve çeşitli noktalara düzenlediği hava saldırılarında da 5 Filistinli yaşamını yitirdi. İsrail ordusu ayrıca Refah kent merkezini, kuzeydeki Ariba bölgesini ve çevresini de yoğun topçu ateşiyle hedef aldı. Hastane kaynakları, Refah’ın kuzeydoğusundaki Nasr beldesine daha önce düzenlenen saldırıda yaralanan Bahaddin Raid Muharib adlı gencin de hayatını kaybettiğini açıkladı. Gazze'nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde de bir ev İsrail savaş uçakları tarafından bombalandı. Saldırıda ölen ve yaralananlar olduğu açıklandı ancak detay verilmedi. İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde 19 Ocak'ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı. (AA)
www.evrensel.net
April 5, 2025 at 8:30 AM
Reposted by Can Denizci
Elektriğe yapılan fahiş zamma tepki gösteren vatandaşlar, "Milletin açlıktan nefesi kokmuş bunlar hâlâ zam yapıyor" diyor https://www.evrensel...
Osmaniye'de vatandaşlardan elektrik zammına tepki
İmamoğlu’ndan gözaltı ve tutuklamalara tepki: Korkutamazsınız, millet büyüktür Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından açıklanan konut elektriğine yapılan yüzde 25 zamma Osmaniye'de vatandaşlar tepki gösterdi. Bir vatandaş, "Millet yiyecek para bulamıyor, pazara gidemiyor, evinden dışarı çıkamıyor, açlıktan nefesi kokmuş hala bunlar zam yapıyor. Şaşırdılar insanlar, şaşırdılar ne yapacaklarını. Bilemiyorum artık ne diyeceğimi de bilemiyorum" ifadelerini kullandı. Vatandaşlar zamma karşı tepkilerini şöyle dile getirdiler: "Pahalı buluyorum biraz pahalı gibi geliyor. Yapacak bir şey yok" "Bundan sonra çıra yakacağız, mum, çam çırası başka yok, el feneri. Yok, ödeyemez olduk" "Artık karanlıkta gaz lambası yakacağız. Artık körebe oynayacağız bu zamlardan sonra" "Ödeyemez duruma düştü halk yazık yani insanlara. Her ay elektriğe zam gelmez ki! Elektriği kısıtlı kullanmayı düşünüyoruz. Yaksan da yakmasan da zaten elektrikli soba yakmıyoruz bir iki lamba yanıyor, onunla idare ediyoruz. Akşam zaten gece söndürüyoruz, gece lambasını yakmıyoruz" "Faturaları zor öderim. Işığı da söndüreceğim lambayı da söndüreceğim, hepsini söndüreceğim." (ANKA)
www.evrensel.net
April 5, 2025 at 8:44 AM