art_melis
banner
artmelis.bsky.social
art_melis
@artmelis.bsky.social
…between logic and wonder
Milletin emeği kimsenin ikramı değil 👏 zira üretim ithal bahane aramaz, emek ister.
Suriyeliler olmasaydı üretim durur diyenlere soruyoruz:
Suriye’de kriz çıkmasaydı Türkiye üretim yapamayacak mıydı?
Bu millet kendi emeğiyle, kendi alın teriyle üretir!
Üretim ucuz iş gücüne değil, adil düzen ve emeğe saygıya dayanır!
April 28, 2025 at 2:50 PM
Reposted by art_melis
Standart bir kötülük yaşıyor olsak, kaybedecek çok şeyi olan insanların susmasını anlarım. Ama biz, susmaktan dudaklarınız yapışsa bile her şeyinizi kaybedebileceğiniz bir kötülük içinde yaşıyoruz. Susma! Normale dönme! Gündemi tut!
April 18, 2025 at 8:19 PM
Demek ki bazen adalet, yanlışlıkla da olsa doğru kapıyı çalabiliyor! Şimdi sırada Can Atalay diğerlerinde 🌷
Selçuk Kozağaçlı özgür. Soma’da katledilen işçilerin avukatıydı.

Sıra Aladağ ve Çorlu’da katledilenlerin avukatı Can Atalay’da. Sıra diğer tüm devrimci avukatlarda, siyasi tutsaklarda.
April 16, 2025 at 7:22 PM
Ronaldo’ya "gol atıyorsun" diye ceza vermek gibi bir şey 😅 hobi değil, mesleği zira…
aposto.com Aposto @aposto.com · Apr 16
Rasim Ozan Kütahyalı hakkında "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla res'en soruşturma açıldı.
April 16, 2025 at 7:15 PM
Reposted by art_melis
HATIRLATMA | HEPSİNİ ALACAĞIZ. ✊🏻
April 13, 2025 at 7:28 PM
“Gölgesi hala sözcüklerde: Galeano’ya, on yıl sonra bir selam! Neruda ve Marquez ile birlikte, edebiyatın gücünü bir kez daha hatırlatan bir isim." 🌷
Eduardo Galeano | Hafıza dilsiz olmasın diye

"Memleketini, Güney Amerika’yı ve tüm dünyayı, denizi göremeden ölecek madencilerde vücut bulmuş memleketinin, Güney Amerika’nın ve dünyanın tüm namuslu, yiğit… https://www.evrensel...
Eduardo Galeano | Hafıza dilsiz olmasın diye
Göksel Aymaz gokselaymaz@gmail.com Bugün Uruguaylı gazeteci yazar Eduardo Galeano’nun onuncu ölüm yıldönümü. Galeano, Neruda gibi, Marquez gibi, Güney Amerika’nın büyüleyici yazarlarındandır. Kucaklaşmanın Kitabı, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, Gölgede ve Güneşte Futbol, Ateş Anıları, Aynalar, Hikâye Avcısı gibi yığınla kitabında efsaneler, düşler, mitler, anekdotlar, gerçek hayat hikâyeleri ve olaylar aracılığıyla geçmişteki ve günümüzdeki sömürücülerin kalleşliğini, tiranların, diktatörlerin zulmünü ve bunlara karşı insanlığın hak ve haysiyet mücadelesini anlattı, dünya halklarının düş gücünün ve direnişinin belleği oldu. Her biri ikonik ve okuyanla çok özel bağlar kuran kitaplardı. Hugo Chavez, Mayıs 2009’daki ziyaretinde Barrack Obama’ya ABD’nin emperyal geçmişini hatırlatmak için, “Birleşik Devletler’in askeri darbelere sahne olmayan yegâne ülke olmasının sebebi orada Birleşik Devletler büyükelçiliğinin bulunmamasıdır” nüktesini nesnel dayanaklara bağlayan Latin Amerika’nın Kesik Damarları’nı hediye etti. Jorge Ventocilla adında yoksul bir Panamalı bütün parasını -ki çok fazla değildi- harcayarak, insanlık tarihini kendi tarzında ve her zamanki Galeano üslubuyla, ezilenler, sömürülenler, zulme uğrayanların cephesinden anlatan Aynalar kitabından alabildiği kadar satın alıp kafelere, mağazalara, kuaförlere, büfelere ve akla gelebilecek her yere bıraktı.[1] Barcelona’daki imza gününde bir delikanlı “Kim için?​” diye soran Galeano’ya kim bilir gönlünde nasıl bir anlamı olan bir nehrin adını söyledi, “Parand Nehri için!” dedi. Ve galiba en etkleyicisi de şu: 2009 yılında Galeano’ya “O seni aradı, o seni bekliyordu” denilerek Latin Amerika’nın Kesik Damarları kitabının eski bir baskısı ulaştırılır. Kitap, 1984’te El Salvador’da Chalatenango çarpışmasında öldürülen çok sayıdaki Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi (FMLN) gerillalarından birinin sırt çantasında bulunmuştu, bir mermi kitabı delip geçmişti. Galeano, 3 Eylül 1940’ta, kendi anlatımıyla “Hitler’in Avrupa’nın yarısını yuttuğu ve dünyayı hiç güzel şeylerin beklemediği bir anda” doğdu. “Doğumum Tanrı’nın hatasız olmadığını teyit etmiştir; buna karşılık sevdiğim insanları ve inandığım fikirleri seçme vakti geldiğinde her zaman yanıldığım söylenemez” diyor, ki yerden göğe haklıdır hatta tevazu göstermektedir, inandığı fikirleri seçme vakti geldiğinde hiçbir zaman yanılmamıştır. Bebekliğinden beri futbolcu olmak istemiş (nihayetinde bir Güney Amerikalıdır o) fakat on dört yaşındayken Sosyalist Parti’nin haftalık yayın organı El Sol (Güneş) için politik içerikli karikatür bantları çizdi. Galeano, gazeteci yazar olma yoluna böyle girdi. O yolda ilerlerken coğrafyanın ve tarihin yollarında, “hiçbir sınıra -ne haritalarınkilere ne zamanınkilere- takılmadan” gezindi; zamanın ve haritaların sınırlarının çok ötesinde “adalet ve güzellik peşinde koşan kadınları ve erkekleri” aradı ve buldu, bize onları anlattı. Niçin yazdığını başından geçen kederli bir anıyla izah ediyor Galeano. 1968’de Bolivya’nın maden bölgesi olan Llallagua köyüne, San Juan Katliamından, yani San Juan Gecesi’ni[2] içki içip dans ederek kutlayan maden işçilerine diktatör Barrientos’un emriyle köyün çevresindeki tepelerden mitralyözlerle ateş açılmasından tam bir yıl sonra San Juan Gecesi etkinliklerinin afişlerini çizmek için gider ve bu dağ köyünde bir süre kalır. Ayrılık günü geldiğinde madenciler artık dost oldukları Galeano için bir veda gecesi yaparlar. İçkiler içilir, şarkılar söylenir, kötü esprilerle gülünür eğlenilir. Sabaha karşı madencileri işbaşına çağıran sirenin çalma vakti geldiğinde işçiler dostlarının etrafını sararlar ve gitmeden ondan bir şey isterler, “Şimdi bize denizin nasıl olduğunu anlat” derler. Ne diyeceğini bilemez Galeano, öylece kalakalır. Çünkü sefalet yüzünden onların bu “yoksul ötesi” köyden kımıldamamaya mahkûm olduklarını ve maden ocaklarındaki yaşam ortalaması 30-35 yıl olduğu için denizi görme ihtimali oluşmadan çok önce öleceklerini bilmekteydi. “Omuzlarımda denizi onlara getirme, onları ıslatmaya muktedir sözcükleri bulma sorumluluğu vardı” diyor; “Yazmanın bir işe yaradığı kesinliğinden hareketle, yazar olarak ilk meydan okuyuşum işte bu oldu.” Sonra hep meydan okudu zaten. Dünyanın kötülüğüne karşı bütün coğrafyalardan ve zamanlardan ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlananların hikâyelerinin büyük anlatıcısı oldu. Memleketini, Güney Amerika’yı ve tüm dünyayı, denizi göremeden ölecek madencilerde vücut bulmuş memleketinin, Güney Amerika’nın ve dünyanın tüm namuslu, yiğit insanlarını sevdi, onları yazdı. İnsandı, kendini insan olarak duymaya devam etmek, dünyanın acılarına kayıtsız bir nesneye dönüşmemek için yazdı. Toprağın zenginliklerini göklerin vaatleriyle takas eden sömürgecilere altın, elmas, bakır, kahve ve nihayet bedenlerini verip onlardan İncil alan Afrikalıları yazdı. Hindistan genel valisi filanca lordun Victoria’nın imparatoriçe ilan edilmesi onuruna verdiği yedi gün yedi gecelik ziyafet esnasında açlıktan ölen yüz bin Hintliyi yazdı. Öldürmeyi zevk edinmiş, “öldürülenin geyik mi, keklik mi, cumhuriyetçi mi olduğu”nun çok az öneme sahip olduğu galipleri yazdı. “İtaat etmek için doğmuş” oldukları halde Tanrı’nın “yönetmek için doğanlar”a ayırdığı yeri işgal eden muhteşem mağlupları yazdı. Alman faşistlerin yere çırçıplak yatırıp süngülerini kürek kemiklerinin arasına sapladığı ve aynı anda ateş ederek öldürdüğü Polonyalı köylüler kadar, dişlerini iyilik ve merhamet simgesi Kutsal Bakire Meryem’i kucağında küçük İsa’yla temsil eden lüks heykelciklere dönüştürmek için her yıl balta darbeleriyle ya da helikopterlerden ateş edilerek katledilen yirmi beş bin fil de onun meselesiydi. Çünkü: “Yaşamın nabzı sadece yara izleri olanda atıyordu.” Kısa ama yoğun metinlerdi yazdıkları, yazma stili öyleydi. Çok az sayıda kelimeyle çok fazla şey anlatan, böyle yaparak sözcüklere saygınlık kazandıran bir anlatıcıydı o. “Kendisinden çok şey öğrendim” dediği Uruguaylı yazar Juan Carlos Onetti’nin naklettiği bir Çin atasözü şöyle dermiş: “Var olmayı hak eden yegâne sözcükler sessizlikten daha iyi olanlardır.” Bu ilkeden hareketle şuna inanmıştı: Az sayıda söylenen söz, sözü söylemeyi öğretir. Bazen iki üç cümleye kadar inen, etkileyici, vurup geçen o kısa metinler böyle yaratıldı. O kısa metinler, mümkünse hiç eksik edilmeyen nükte ve ironi ile doruğuna erişir. Galeano tarafından mümkünse hiç eksik edilmez, çünkü nükte ve ironi, acı ve sabrın biriktirdiği enerjiden beslenen umuttur; “Alay et, çünkü yıkılacaklar” diyen nüktede mücadele edenlerin umudu vardır. O yüzden “düşünürken ve oynarken solak” futbolculardan söz eder; o yüzden çok kötü futbol oynayan takımlara Pinochet dendiğini söyler, “zira stadyumları insanlara işkence etmek için doldururlar.” Kokainin, Galeano’nun jargonunda “Kuzey Amerikalıların burunlarını, Kolombiyalılarınsa ölülerini ortaya koydukları bir iş kolu” olarak tanımlanıyor oluşunun sebebi de yine budur. “Irak Savaşı, Batı’nın petrolünü Doğu’nun kumlarının altına koymuş olan Coğrafya’nın yaptığı hatayı düzeltme ihtiyacından doğdu” demişse, bu, akıldışı bir gerçeklikten akıllıca sıyrılabilmek içindir. Aksi halde neden desin ki “Guatemala’daki afetler eski kovboy filmlerine benziyor, çünkü bu afetlerde sadece yerliler ölüyor” diye? Rezil gerçekliği yaratanlara öfkelenenlerin dilidir bu, başka bir şey değil. Galeano, “rezillerle öfkeliler arasındaki ezeli mücadelede seçim yapma vakti geldiğinde, hata yapma ya da cezalandırılma korkusu karşısında daha güçlü olmamızı sağlamaya çalışarak yazıyorum” demişti. Bunun için, kadri bilinmeyenleri, kıymet görmeyenleri, umudu çalınanları, dünyaya her zaman çöllerden girmiş olanları önemsedi, onları öne çıkardı hep. Rezillerin rezaletini, öfkelilerin mücadelesini anlattı. Gerçeklik ve hafıza dilsiz olmasın diye yazdı. Konuşma tutkusuna sahipti ve insan sesine övgü diziyordu. “Meşenin gücü ve söğüdün melankolisiyle anlaşmalarını sağlayan dili koruyabilmiş” yerli halklara o yüzden hayrandı. Onların yaşam karşısındaki bilgeliklerini ortaya koyan büyülü sözcüklerini ganimet bildi. Onları parlatıp, cilalayıp bize sundu. Bunlardan birinde, ölüm döşeğindeki bir bağcı vardır. “Bağcı ölmeden önce gizini açıkladı” diye anlatıyor Galeano; “Üzüm, diye fısıldadı, şaraptan yapılmıştır”. Ve Galeano da “Üzüm şaraptan yapılmışsa” diyor “belki bizler de kim olduğumuzu söyleyen sözcüklerizdir.” Biz sözcüklerden mi yapıldık bilinmez, orası şüpheli. Ama hiç şüphe yok ki Uruguaylı gazeteci yazar Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları’ndan, Ateş Anıları’ndan, Aynalar’dan yapılmıştır. [1] Bu olay Amerikalı sosyolog Marshall Berman’ın 1844 Elyazmaları ile olan hikâyesini hatırlatıyor. Genç Berman’ın babası, New York’ta tekstil sanayiinin çeşitli kollarında yıllarca çalışıp uğraş verir. Fakat, ayak uyduramadığı kapitalist ahlâk yüzünden işleri hiçbir zaman yolunda gitmez. Piyasanın acımasız koşulları içinde yoğun sorunlar yaşarken 48 yaşında kalp krizinden ölür. Berman, intikam almak istemektedir ama ne yapması gerektiğini bilemez. Üniversite yıllarında Marx’ın 1844 Elyazmaları’nı keşfeder. Sovyet yayınlarının resmî dağıtıcılığını yapan bir kitapçı dükkânında, dipte karanlık bir köşede bulur onu. “Sayfalarını gelişigüzel karıştırdım” diye anlatıyor Berman; “başından bir kısmına, ardından sonuna, ortasından rasgele başka bir kısmına göz gezdirdim ve birden kendimi terden sırılsıklam kesilmiş hâlde buldum, sanki durduğum yerde eriyordum da giysilerim üzerimden dökülüyordu, gözlerimden yaşlar boşanıyor, aynı anda hem kavruluyor hem üşüyordum. Ön tarafa doğru atılarak, ‘Bu kitabı istiyorum!’ diye bağırdım.” Hemen bu kitaptan 20 tane alıp yakın çevresine dağıtır. Böyle bir seçeneğin intikamdan daha iyi olduğunu düşünenler oluyor. Oysa, “İntikamdan daha güzel bir şey” demiyor buna Berman; “Aslında bence” diyor, “en güzel intikam bu.” [2] Güney Amerika’da yılın en kısa gecesinde, Haziran’ın 22’sinı 23’e bağlayan gecede kutlanan, kötülüklerin geride bırakıldığına inanılan bir ritüel. Kötülüğü kül eden ateşler yakılır, arınmak için sulara girilir.
www.evrensel.net
April 13, 2025 at 9:43 AM
“Bernie x AOC back on the mic—Democracy’s on tour”
Sen. Bernie Sanders (I-Vermont) and Rep. Alexandria Ocasio-Cortez (D-New York) are hitting the road again for rallies aimed at mobilizing Democrats and independents against President Donald Trump.
Bernie Sanders eyes new recruits to join his ‘working class movement’
Sanders and Alexandria Ocasio-Cortez are hitting the road again for a series of rallies aimed at rallying Democrats and independents against Trump.
wapo.st
April 12, 2025 at 9:31 PM
“Suçüstü yakalanmış: Bir elinde süt, bir elinde umut. Rant değil, halk demiş…affedilmez günah (!)”
Ekrem İmamoğlu’nun suçu; ücretsiz süt dağıtmak, kreş açmak, kent lokantası kurmak, öğrenciye yurt ve burs vermek, halk ekmek büfesi kurmak, sosyal yardımı büyütmek, İstanbul’u ranta değil halka açmaktır. Suçu halkın yanında olmaktır, halk için çalışmaktır!
April 12, 2025 at 12:10 PM
Sağolsun insana “kendini” unutturuyorlar. Zira kendi yaş sürecine “skip intro”, bir bakmışsın kolektif bir yasa uyanıyorsun her geçen gün.
Memleket sevdası “kalbi hassas”lara varoluş mücadelesi gibi.
April 12, 2025 at 12:01 PM
Düzensizlik, bozukluk bir süre sonra “düzene, adalete”gider.
Dibi gören bozukluğun kaçış, çıkış yolu yok. Nitekim güzel günler görme umudumu hiç yitirmedim.
#öğretmenimedokunma
April 12, 2025 at 11:58 AM
🌷 darısı geridekilere 🙏
Dün Gülhane Parkından hukuka aykırı biçimde adeta kaçırılan tüm genç arkadaşlarımızı aldık.

Cesaretinizle, dik duruşunuzla, mücadelenizle, her şeye inat o gülen yüzlerinizle gurur duyuyoruz.

#GençleriSerbestBırakın
April 11, 2025 at 12:44 PM
“..ain’t shocking”
April 11, 2025 at 8:36 AM
“Hem pastayı yiyeyim, hem vergiyle tarifeyi şekillendireyim.’”
Trump’ın gümrük vergisi artırma politikasının arka planında yeni iktisadi düzen çarpışması var. Hegemonyası zayıflayan ABD, hem eski düzendeki avantajlarını korumaya hem de doğmakta olan yeni düzende pozisyon almaya çalışıyor.
Şuradan👇🏽izleyebilirsiniz:
youtu.be/yabGlIHoL_Y
Trump’ın ticaret savaşının arkasında asıl plan: Yeni düzen çarpışması
YouTube video by Mehmet Ali Güller
youtu.be
April 11, 2025 at 7:39 AM
Bir “Müftü” gördüm sanki? :)
Ben en azından basın danışmanıma talimat verirken yayın kazası yaşadım.
Annesi Ankara Akp il yöneticisi olan Akp’li trolle sesleniyorum…
Allah insan içine çıkamayacak duruma düşürmesin
April 11, 2025 at 7:35 AM