bir çocuğun başını okşar gibi taşları sıvazlar.
Hiçbir şey ölmez,
yalnızca biçim değiştirir:
rüzgâr olur, göl olur,
ya da bir avlunun unuttuğu nefes.
bir çocuğun başını okşar gibi taşları sıvazlar.
Hiçbir şey ölmez,
yalnızca biçim değiştirir:
rüzgâr olur, göl olur,
ya da bir avlunun unuttuğu nefes.
Şarampoldeki
Önceki son çıkış
Şarampoldeki
Önceki son çıkış
çekmecelerinde yüzyılın ağırlığı.
bir sandalye, kim bilir kaç geceyi dinledi
kaç kalem tükenmiş, düşüncenin kuyusunda.
çekmecelerinde yüzyılın ağırlığı.
bir sandalye, kim bilir kaç geceyi dinledi
kaç kalem tükenmiş, düşüncenin kuyusunda.
Kimi durup okur,
kimi geçip gider.
Her harfte
bir yüz gördüm.
Her sessizlikte
bir çığlık duydum.
Bazen bir çocuk adıdır o,
Bazen bir annenin bilinmez adı,
Gözyaşı taşar duvarlardan.
Bazen de bir kardeşin
son sözü kalır geride,
sadece gece duyar onu,
ve uykusuzlar...
Kimi durup okur,
kimi geçip gider.
Her harfte
bir yüz gördüm.
Her sessizlikte
bir çığlık duydum.
Bazen bir çocuk adıdır o,
Bazen bir annenin bilinmez adı,
Gözyaşı taşar duvarlardan.
Bazen de bir kardeşin
son sözü kalır geride,
sadece gece duyar onu,
ve uykusuzlar...
İllaki şiir, dile gel(e)meyen duygu, düşüncelerin sözcüklerin ahenkli valsi ...
İllaki şiir, dile gel(e)meyen duygu, düşüncelerin sözcüklerin ahenkli valsi ...
bazen bir çocuk susar
bir kadın,
bir şiir,
bir ağıt...
Ve gökyüzü,
tavanda unutulmuş bir hayaldir artık.
Şarkı söylenmez burada.
Çünkü şarkı,
göğe açılan bir kapıdır.
O kapı,
içeriden kilitlidir.
Anahtar da hatıraya emanet.
bazen bir çocuk susar
bir kadın,
bir şiir,
bir ağıt...
Ve gökyüzü,
tavanda unutulmuş bir hayaldir artık.
Şarkı söylenmez burada.
Çünkü şarkı,
göğe açılan bir kapıdır.
O kapı,
içeriden kilitlidir.
Anahtar da hatıraya emanet.
“Anlatılamayan hakkında susmalı mı,
Yoksa susuldukça büyür mü anlam?”
Ben konuştum — ama suskun bir evrene karşı.
O geceler,
Anlamın kırıldığı aynalardı.
Ben parçalarda kendimi ararken,
Siz rüyasız bir uykunun eşiğindeydiniz.
Sesimi duyurmak için çırpınırken
Kulakları olmayan tanrılara mektuplar yazdım,
Ve her mektup, geri dönen bir sustu.
Siz yoktunuz...
Kelimelerimi yüklediğim gemi limansızdı.
Düşüncelerim rüzgârla çarpıştı
Ve her fırtına beni kendime sürükledi.
Bir düşüncenin kıyısında büyüdüm,
Zaman, dilini yitirmiş bir saat gibiydi
Geceyle konuşmayı öğrendim önce —
O, her şeyi duyar ama hiçbir şey söylemezdi.
“Anlatılamayan hakkında susmalı mı,
Yoksa susuldukça büyür mü anlam?”
Ben konuştum — ama suskun bir evrene karşı.
O geceler,
Anlamın kırıldığı aynalardı.
Ben parçalarda kendimi ararken,
Siz rüyasız bir uykunun eşiğindeydiniz.
Sesimi duyurmak için çırpınırken
Kulakları olmayan tanrılara mektuplar yazdım,
Ve her mektup, geri dönen bir sustu.
Siz yoktunuz...
Kelimelerimi yüklediğim gemi limansızdı.
Düşüncelerim rüzgârla çarpıştı
Ve her fırtına beni kendime sürükledi.
Bir düşüncenin kıyısında büyüdüm,
Zaman, dilini yitirmiş bir saat gibiydi
Geceyle konuşmayı öğrendim önce —
O, her şeyi duyar ama hiçbir şey söylemezdi.
Sesimi duyurmak için çırpınırken
Kulakları olmayan tanrılara mektuplar yazdım,
Ve her mektup, geri dönen bir sustu.
Siz yoktunuz...
Kelimelerimi yüklediğim gemi limansızdı.
Düşüncelerim rüzgârla çarpıştı
Ve her fırtına beni kendime sürükledi.
Bir düşüncenin kıyısında büyüdüm,
Zaman, dilini yitirmiş bir saat gibiydi
Geceyle konuşmayı öğrendim önce —
O, her şeyi duyar ama hiçbir şey söylemezdi.
Bir düşüncenin kıyısında büyüdüm,
Zaman, dilini yitirmiş bir saat gibiydi
Geceyle konuşmayı öğrendim önce —
O, her şeyi duyar ama hiçbir şey söylemezdi.
bu suskun yüz
meçhulün haritasında çizilen
ışığı bulur bir yarığın ucunda.
Belki bu dünya olmaz
belki başka bir ontoloji:
küllerinden hakikat kalkanı giyen
bir düş zamanında…
Biliriz,
hüznün diliyle yazılan kader
gülümsemeyi unutmaz
bu suskun yüz
meçhulün haritasında çizilen
ışığı bulur bir yarığın ucunda.
Belki bu dünya olmaz
belki başka bir ontoloji:
küllerinden hakikat kalkanı giyen
bir düş zamanında…
Biliriz,
hüznün diliyle yazılan kader
gülümsemeyi unutmaz
düşlerimizin gölgesinde büyüdü.
Rüzgârın sırrına fısıldadık,
kelimeler susarken.
İçimize ördüğümüz düğümlerle
zamanı ilmek ilmek sardık.
Gözlerimizin ardında saklanan
bin yıllık aynalar vardı.
Ve biz,
saklanmayı öğrenen rüzgâr gibi,
kendimizi en çok
esintiyle anlattık.
düşlerimizin gölgesinde büyüdü.
Rüzgârın sırrına fısıldadık,
kelimeler susarken.
İçimize ördüğümüz düğümlerle
zamanı ilmek ilmek sardık.
Gözlerimizin ardında saklanan
bin yıllık aynalar vardı.
Ve biz,
saklanmayı öğrenen rüzgâr gibi,
kendimizi en çok
esintiyle anlattık.
Bir ayrılık daha düşer takvime.
Bazı gidişler, sessizce kalır;
İyi insanlar, gitmeyi bilmez.
Onlar rüzgârın ardında kalan izdir,
Bir fısıltı gibi yürek duvarında.
Ne toprağa gömülür tümden,
Ne de unutulur zamana.
Bir ayrılık daha düşer takvime.
Bazı gidişler, sessizce kalır;
İyi insanlar, gitmeyi bilmez.
Onlar rüzgârın ardında kalan izdir,
Bir fısıltı gibi yürek duvarında.
Ne toprağa gömülür tümden,
Ne de unutulur zamana.