Devşirilen bu çocuklar önce Anadolu köylüsünün yanına verilir; orada Türkçe öğrenmesi, İslam’a geçmesi ve hayatın zorluklarına katlanması sağlanırdı. Sonra bunlar alınıp acemi ocağında askerliğe hazırlanırlardı. Acemi ocağında
Devşirilen bu çocuklar önce Anadolu köylüsünün yanına verilir; orada Türkçe öğrenmesi, İslam’a geçmesi ve hayatın zorluklarına katlanması sağlanırdı. Sonra bunlar alınıp acemi ocağında askerliğe hazırlanırlardı. Acemi ocağında
Bu dönemde şehirlerde zina ve livata öyle yaygınlaşmıştır ki bu işlerin hikâyeleri anlatılmaya başlanmış, bunlar kulaktan kulağa aktarılarak ün kazanmıştır. Bunları en iyi anlatanlardan birisinin "Deli Birader" lakaplı şair Gazalî olduğu anlaşılmaktadır.
Bu dönemde şehirlerde zina ve livata öyle yaygınlaşmıştır ki bu işlerin hikâyeleri anlatılmaya başlanmış, bunlar kulaktan kulağa aktarılarak ün kazanmıştır. Bunları en iyi anlatanlardan birisinin "Deli Birader" lakaplı şair Gazalî olduğu anlaşılmaktadır.
Köleciliği bir ekonomik faaliyet olarak içselleştiren eski toplumlarda erkek ve kadın esirlerin cinsel olarak çok ağır biçimde sömürülmesi, esirlerin cinsel isteklerine göre değil, efendilerin zevkine göre şekillendirilmiştir. Bilinmelidir ki Arap, İran,
Köleciliği bir ekonomik faaliyet olarak içselleştiren eski toplumlarda erkek ve kadın esirlerin cinsel olarak çok ağır biçimde sömürülmesi, esirlerin cinsel isteklerine göre değil, efendilerin zevkine göre şekillendirilmiştir. Bilinmelidir ki Arap, İran,
Oğlancılığın zaman içinde bir üstünlük işareti taşır hale getirilmesiyle oğlanlara yönelik övgüler almış başını gitmiştir. Divan Edebiyatı denilen edebiyatın en önemli konusu, işte bu oğlanlara yönelik övgülerdir.
Oğlancılığın zaman içinde bir üstünlük işareti taşır hale getirilmesiyle oğlanlara yönelik övgüler almış başını gitmiştir. Divan Edebiyatı denilen edebiyatın en önemli konusu, işte bu oğlanlara yönelik övgülerdir.
Donanma subayları ve hatta ünlü leventler, hamamları basarak zorla oğlanlara el koymuşlardır. Ayrıca sancak ve eyaletlerde yer alan sipahi ağaları da oralarda Osmanlı hayat tarzını sürdürmüşlerdir. Dönemin feodal düzeninin tepesinde böyle binlerce
Donanma subayları ve hatta ünlü leventler, hamamları basarak zorla oğlanlara el koymuşlardır. Ayrıca sancak ve eyaletlerde yer alan sipahi ağaları da oralarda Osmanlı hayat tarzını sürdürmüşlerdir. Dönemin feodal düzeninin tepesinde böyle binlerce
Hamam oğlanları Belgeler ortaya koymaktadır ki oğlancılığın en açık biçimde yürütüldüğü mekân, hamamlardır. Buralarda tellak olarak çalıştırılan oğlanların büyük ölçüde cinsel nesne olarak kullanıldıkları ve ağır biçimde sömürüldükleri anlaşılıyor.
Hamam oğlanları Belgeler ortaya koymaktadır ki oğlancılığın en açık biçimde yürütüldüğü mekân, hamamlardır. Buralarda tellak olarak çalıştırılan oğlanların büyük ölçüde cinsel nesne olarak kullanıldıkları ve ağır biçimde sömürüldükleri anlaşılıyor.
"İnsanı alınır satılır mal haline getiren sistem, köleyle birlikte kadını da aşağılara iterken, köleci soylular sınıfını da eşcinselliğe mahkûm etmiştir. Köleci toplumsal sistem, erkeklerden oluşan köleci sınıfı kendi arasında ve köleleriyle
"İnsanı alınır satılır mal haline getiren sistem, köleyle birlikte kadını da aşağılara iterken, köleci soylular sınıfını da eşcinselliğe mahkûm etmiştir. Köleci toplumsal sistem, erkeklerden oluşan köleci sınıfı kendi arasında ve köleleriyle
Haremdeki çarpıklık, buradaki erkek görevliler (içoğlanları ile ağalar) arasında daha başka bir boyuta ulaşmıştır. Erkek çocukları kullanma işi ilkin Osmanlı saraylarında ortaya çıkmıştır. İstanbul'un fethinden çok önce, daha 14. yüzyılda esir edilen Hıristiyan
Haremdeki çarpıklık, buradaki erkek görevliler (içoğlanları ile ağalar) arasında daha başka bir boyuta ulaşmıştır. Erkek çocukları kullanma işi ilkin Osmanlı saraylarında ortaya çıkmıştır. İstanbul'un fethinden çok önce, daha 14. yüzyılda esir edilen Hıristiyan
Şehirlerde hâkim durumdaki ahlakın temelinde Sünni İslam anlayışı ile örf dediğimiz gelenek (töre) bulunmaktadır. Devlet yönetimi güçlendikçe ve halktan koptukça, ahlak anlayışı da örften uzaklaşmış, daha çok dine dayandırılmıştır.
Şehirlerde hâkim durumdaki ahlakın temelinde Sünni İslam anlayışı ile örf dediğimiz gelenek (töre) bulunmaktadır. Devlet yönetimi güçlendikçe ve halktan koptukça, ahlak anlayışı da örften uzaklaşmış, daha çok dine dayandırılmıştır.
Gulama düşkün, gulam kullanan erkeklere de gulampare denilmiştir. Gulamın çoğulu ise ‘’gılman’’dır. Gılman, genç ve parlak oğlanlar demektir. Kutsal sayılan kitaplarda Lutilik (gulamparecilik) eleştirilmiş olmasına rağmen, Kuran’da insanlara gılman
Gulama düşkün, gulam kullanan erkeklere de gulampare denilmiştir. Gulamın çoğulu ise ‘’gılman’’dır. Gılman, genç ve parlak oğlanlar demektir. Kutsal sayılan kitaplarda Lutilik (gulamparecilik) eleştirilmiş olmasına rağmen, Kuran’da insanlara gılman
Türkiye nüfusu Kafkaslar ve Balkanlar ile çok benzer durumdadır. Anadolu tam bir gen havuzudur, içinde olmayan yoktur. Anadolu Türkleri Orta Asyalı genlerinin daha baskın olduğunu sanabilirler. Ama bu konuda yapılan çalışma çok ilginç sonuçlar vermiştir.
Türkiye nüfusu Kafkaslar ve Balkanlar ile çok benzer durumdadır. Anadolu tam bir gen havuzudur, içinde olmayan yoktur. Anadolu Türkleri Orta Asyalı genlerinin daha baskın olduğunu sanabilirler. Ama bu konuda yapılan çalışma çok ilginç sonuçlar vermiştir.
Konfüçyüs: İnsan öğrenen hayvandır.
Sokrates: İnsan sorgulayan hayvandır.
Platon: İnsan toplumsal hayvandır.
Aristo: İnsan düşünen hayvandır.
Hegel: İnsan sistematik hayvandır.
Marx: İnsan mücadeleci hayvandır.
Konfüçyüs: İnsan öğrenen hayvandır.
Sokrates: İnsan sorgulayan hayvandır.
Platon: İnsan toplumsal hayvandır.
Aristo: İnsan düşünen hayvandır.
Hegel: İnsan sistematik hayvandır.
Marx: İnsan mücadeleci hayvandır.
''Dünya'nın üstünde yaşanabilecek yerler azdır, bu dar alanda yaşamak zorunda bulunan varlıklarsa hızla çoğalmaktadırlar. Darlığa karşı bu çoğalma yaşama kavgasını doğurur. Bu kavgada yaşama gücü olanlar canlı kalır ve türlerini sürdürür.
''Dünya'nın üstünde yaşanabilecek yerler azdır, bu dar alanda yaşamak zorunda bulunan varlıklarsa hızla çoğalmaktadırlar. Darlığa karşı bu çoğalma yaşama kavgasını doğurur. Bu kavgada yaşama gücü olanlar canlı kalır ve türlerini sürdürür.
-13.7 milyar yıl önce evren aniden genişlemeye başlıyor (Büyük Patlama)
-Atom altı parçacıklar (protonlar, nötronlar, kuarklar, elektronlar)
-Büyük patlamadan 380 bin yıl sonra ilk Hidrojen atomu oluştu.
-13.7 milyar yıl önce evren aniden genişlemeye başlıyor (Büyük Patlama)
-Atom altı parçacıklar (protonlar, nötronlar, kuarklar, elektronlar)
-Büyük patlamadan 380 bin yıl sonra ilk Hidrojen atomu oluştu.
Cern'de yapılan on milyar dolarlık projede Higgs Bozonları diye bir parçacığın çıkabileceği hesaplandığı için, bu bozonların deneysel olarak saptanması içindir. Higgs Bozonları Cern’de yapılan deney ile kanıtlanmıştır. Higgs Bozonlarının
Cern'de yapılan on milyar dolarlık projede Higgs Bozonları diye bir parçacığın çıkabileceği hesaplandığı için, bu bozonların deneysel olarak saptanması içindir. Higgs Bozonları Cern’de yapılan deney ile kanıtlanmıştır. Higgs Bozonlarının
Kalıtsal yetkinliğe sahip olmamakla birlikte, bir bireyde ortaya çıkmayan özellikler vardır. Özel uyarılarla bu genlerin işler hale geçirilmesi sağlanabilir. Örneğin boğalarda ve insanların erkeklerinde, süt vermeyi, yavruya bakma davranışlarını,
Kalıtsal yetkinliğe sahip olmamakla birlikte, bir bireyde ortaya çıkmayan özellikler vardır. Özel uyarılarla bu genlerin işler hale geçirilmesi sağlanabilir. Örneğin boğalarda ve insanların erkeklerinde, süt vermeyi, yavruya bakma davranışlarını,
İnsan kalıtsal gen haritası 2005 yılından resmen açıklanınca, gen sayısının 32.000 civarında olduğu belirlenmiş oldu. En şaşırtıcı olan tespit, bu 32000 genin hepsinin bir insanda işlev görmediği; işlev gören genlerin sayısının 6000'i geçmediğidir. Bu genlerin hepsi de
İnsan kalıtsal gen haritası 2005 yılından resmen açıklanınca, gen sayısının 32.000 civarında olduğu belirlenmiş oldu. En şaşırtıcı olan tespit, bu 32000 genin hepsinin bir insanda işlev görmediği; işlev gören genlerin sayısının 6000'i geçmediğidir. Bu genlerin hepsi de
Milletler tarihini eleştirirse ileri gidebilir. Tarihini överek değil.
Cennetten kovulmadık.
Hep dünya üzerindeydik.
Dünya denizlerinde gözümüzü açtık, yüzdük, karaya çıktık, süründük, memeli olduk koştuk, primatlar olduk ağaçlara çıktık,
Milletler tarihini eleştirirse ileri gidebilir. Tarihini överek değil.
Cennetten kovulmadık.
Hep dünya üzerindeydik.
Dünya denizlerinde gözümüzü açtık, yüzdük, karaya çıktık, süründük, memeli olduk koştuk, primatlar olduk ağaçlara çıktık,
Tüm canlıların hücrelerini oluşturan moleküllerin amino asit sayıları 102-104 arasındadır. Örneğin insan ve makag maymunları arasında sadece 54 nolu amino asit farklı iken köpek ile insan arasında 5, kuş ile 12, bira mayası bakteri ile 57 farkımız vardır.
Tüm canlıların hücrelerini oluşturan moleküllerin amino asit sayıları 102-104 arasındadır. Örneğin insan ve makag maymunları arasında sadece 54 nolu amino asit farklı iken köpek ile insan arasında 5, kuş ile 12, bira mayası bakteri ile 57 farkımız vardır.
Değişme ve doğal seçme arasındaki basit ilişkilerin altında evrimin anahtarı yatar. Değişen protein demektir; değişen protein değişen organizmaya yol açar. Yeni organizma, içine doğduğu çevreyi kendisi seçmemiştir. Kendilerinin veya yavrularının daha iyi koşullarda
Değişme ve doğal seçme arasındaki basit ilişkilerin altında evrimin anahtarı yatar. Değişen protein demektir; değişen protein değişen organizmaya yol açar. Yeni organizma, içine doğduğu çevreyi kendisi seçmemiştir. Kendilerinin veya yavrularının daha iyi koşullarda
Evrim olgusu en temel meseledir ve tam bir kesinlikle yerli yerine oturtulmuştur. Organizmaların evrimsel kökenleri bugün, Dünya'nın yuvarlaklığı, gezegenlerin hareketi ve maddenin moleküler bileşimi gibi, kavramla atfedilebilen bir kesinlikle tesis edilmiş bilimsel bir sonuçtur.
Evrim olgusu en temel meseledir ve tam bir kesinlikle yerli yerine oturtulmuştur. Organizmaların evrimsel kökenleri bugün, Dünya'nın yuvarlaklığı, gezegenlerin hareketi ve maddenin moleküler bileşimi gibi, kavramla atfedilebilen bir kesinlikle tesis edilmiş bilimsel bir sonuçtur.
Biyolojik evrimi doğal seçilim yönlendirir, doğal seçilim evrimi kesin başarıya götüren iyicil bir güç değildir. Sonuç, türlerin tükenmesi olabilir. Dünya üzerinde hayatın ortaya çıkmasından bu yana var olmuş bütün türlerin yüzde 99,9'u tükenip gitmiştir.
Biyolojik evrimi doğal seçilim yönlendirir, doğal seçilim evrimi kesin başarıya götüren iyicil bir güç değildir. Sonuç, türlerin tükenmesi olabilir. Dünya üzerinde hayatın ortaya çıkmasından bu yana var olmuş bütün türlerin yüzde 99,9'u tükenip gitmiştir.
İnsanın biyolojik evriminin durduğu ya da en azından teknolojik olarak gelişmiş ülkelerde durmak üzere olduğu yönünde kimi zaman ileri sürülen iddianın hiçbir bilimsel temeli yoktur. İnsanın biyolojik olarak evrilmeye devam ettiği kanıtlanabilir,
İnsanın biyolojik evriminin durduğu ya da en azından teknolojik olarak gelişmiş ülkelerde durmak üzere olduğu yönünde kimi zaman ileri sürülen iddianın hiçbir bilimsel temeli yoktur. İnsanın biyolojik olarak evrilmeye devam ettiği kanıtlanabilir,
Evrim kuramı yok sayılarak bilim yapılamaz. Bugün kendisine bilim insanı diyen bir kişi, dünyanın düz olduğunu, evrenin merkezinde bulunduğunu ve tüm gökcisimlerinin onun etrafında döndüğünü söyleyerek, yani Kopernik ile başlayıp Galileo,
Evrim kuramı yok sayılarak bilim yapılamaz. Bugün kendisine bilim insanı diyen bir kişi, dünyanın düz olduğunu, evrenin merkezinde bulunduğunu ve tüm gökcisimlerinin onun etrafında döndüğünü söyleyerek, yani Kopernik ile başlayıp Galileo,
Bugüne kadar insanın kaderi olarak bilinen kalıtsal hastalığın gen düzeyinde yeri saptanmış, birçoğunun gen dizilimleri açıklanmıştır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu sayının 5000'ni aşacağı varsayılmaktadır. Bu saptamaları izleyen birkaç yıl içinde,
Bugüne kadar insanın kaderi olarak bilinen kalıtsal hastalığın gen düzeyinde yeri saptanmış, birçoğunun gen dizilimleri açıklanmıştır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu sayının 5000'ni aşacağı varsayılmaktadır. Bu saptamaları izleyen birkaç yıl içinde,