Eseri Behçet Necatigil tercümesiyle okumak ise başlı başına bir keyifti…
Elbette tekrar okuyacağım...

Sadık Hidayet hayalle gerçeğin, şimdi ile geçmişin birbirine geçtiği masalsı bir atmosfer yaratmış. Şiirsel, sembollerle süslü anlatımı ayrıca hayranlık verici…
"Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep." cümlesi ise uzun zaman zihnimi meşgul edecek...

"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkla yiyen, kemiren yaralar."

Okurken büyülendim…
Kör Baykuş, güzelin peşinde, hayatın anlamını çözmeye çalışan bir adamın yaşadığı bunalımları anlatıyor...

Anne Michaels’in şiirsel anlatımını ve zamanın döngüselliği ile hatıraların, deneyimlerin hayattaki yerinin altını çizen satırlarını sevdim…

Savaşın yol açtığı, kuşaktan kuşağa aktarılan travmalar üzerine bir roman…

1917’de, savaşta yaralanan John ile başlayan ve ailenin dört kuşağını kapsayan hikâye, sadece travmaların değil, aşk ve iyiliğin de aile içinde bir miras gibi aktarıldığını gösteriyor…

Gurbet ile memleket arasında sıkışıp kalmanın ne demek olduğunu anlatan kısımları özellikle sevdim. Kadınların aileden kaynaklı yüklerinin ve topluma katkılarının altını çizen satırlar ise ayrıca büyük bir alkışı hak ediyor...

Mahir Ünsal Eriş küçük kızın bilmediği bir ortamda, tanımadığı insanlar arasında yaşadıklarını aktarırken, memleketin sıradan insanlarına, günlük hayata, o yılların toplumuna dair güzel bir tablo çizmiş. 1980 Darbesi'ne giden günleri bir çocuğun gözünden takip etmek ilgi çekiciydi.

Aile, ekonomik nedenlerle Münevver'i memlekette bırakıp geri döner, tatil heyecanı yerini önce büyük bir üzüntüye, sonra yepyeni, dönüştürücü deneyimlere bırakır...

Okurken başka bir zamana, çocukluğumuzun memleketine gittim, kah güldüm kah ağladım…

1980 yazında geçen Tatil Kitabı, Almanya'dan memlekete tatil için gelen bir ailenin küçük kızı Münevver'in yaşadıklarını anlatıyor.

"Questions around identity have been among the most important and confusing of our day."

Çok güzel, birçok satırın altını çize çize, büyük bir keyifle okudum…

Devamı www.instagram.com/p/DRHdPG4iM-...

Modiano, Çehov’un Martı’sından yola çıkarak bir oyun yazmış. İki tiyatro sahnesinin etrafında, hayatta yolunu bulmaya çalışan genç bir çiftle onların beraberliklerine karşı çıkan anne ve sevgilisinin çatışması anlatmış. Hafıza, belli belirsiz anılar, kimlik arayışı üzerine melankolik bir metin…

Patricia Highsmith’e bir kez daha hayran oldum. Tom’un manipülasyonla masum bir adamı adım adım bir katile dönüştürmesini izlemek etkileyiciydi. Gerilimi hep belli bir seviyede ve yüksekte tutması, karakterlerin ruh hallerini yansıtma biçimi, insan doğasına hakimiyeti etkileyici…

Kiralık katil arayan bir tanıdığı kahramanımıza başvurur. Adı çok sayıda şüpheli ölüme karışan Tom’un bu işi üstlenmesi imkansızdır. Bir davette tanıştığı, sakin ve dürüst bir hayat süren bir adamın bu iş için en uygun aday olduğuna karar verir…

“There’s no such thing as a perfect murder…”

Tom Ripley’in üçüncü macerası …

Olaylar yine Tom ile bir başka adam etrafında örülüyor. Zengin karısı ile Fransız kırsalında rahat bir hayat süren orta yaşlı Tom, zaman zaman eski hareketli günlerini özlemektedir.

Bir kitap yazsam böyle bir şey olsun isterdim; uzun süre başucumda kalacak, zira tekrar tekrar okumam gereken bölümler var…
Meltem Gürle'yi geç buldum, kolay kaybetmem, ne yazsa okurum, sırada Kırmızı Kazak var...

Hem daha önce okuduğum bazı kitaplara, yazarlara merhaba dedim hem de yeni kitaplarla, yazarlarla tanıştım, okunacaklar listem bayağı uzadı:) Hepsinden önemlisi, pek unutmasam da, gurbetin zorluğunu, hayatın insanı savurduğu zamanlarda arkadaşlığın, kız kardeşliğin nasıl şifa olduğunu hatırladım...

Büyük bir keyifle okudum…

Meltem Gürle'nin Dublin'de geçirdiği zamana, günlük hayata ve İrlanda edebiyatına dair denemeleri son zamanlarda okuduğum en güzel metinler…
Yazarın samimi, yüreğe ve ruha dokunan anlatımından çok etkilendim, okuduklarım bana sıcak bir dost sohbetinden alınan hazzı verdi.