Seyirci de kendi gözüne bakmak zorunda kalıyor.
Ve işte o an anlaşılıyor:
Sinemada oturmak, sadece izlemek değildir. Bazen, görmek de suçtur.
Seyirci de kendi gözüne bakmak zorunda kalıyor.
Ve işte o an anlaşılıyor:
Sinemada oturmak, sadece izlemek değildir. Bazen, görmek de suçtur.
Anguish, izleyeni korkutmakla kalmıyor, onu şiddetin ortak faili hâline getiriyor. Bigas Luna, yalnızca şiddeti anlatmıyor; izleme ediminin kendisini de bir tür ahlaki sorumluluk alanına çekiyor.
Anguish, izleyeni korkutmakla kalmıyor, onu şiddetin ortak faili hâline getiriyor. Bigas Luna, yalnızca şiddeti anlatmıyor; izleme ediminin kendisini de bir tür ahlaki sorumluluk alanına çekiyor.
Bakmak, pasif değil; tetikleyici bir eylem hâline geliyor.
Bakmak, pasif değil; tetikleyici bir eylem hâline geliyor.
🌀 Göz, Hipnoz ve Sinema: Bakış bir araç değil, bir silah
Annenin oğlunu hipnozla yönlendirmesi, göz toplama saplantısı ve spiral imgeler, sinemanın gözle kurduğu faşizan ilişkiyi öne çıkarıyor.
🌀 Göz, Hipnoz ve Sinema: Bakış bir araç değil, bir silah
Annenin oğlunu hipnozla yönlendirmesi, göz toplama saplantısı ve spiral imgeler, sinemanın gözle kurduğu faşizan ilişkiyi öne çıkarıyor.
“Ben şu an hangi düzeydeyim? İzlediğim şey mi gerçek, yoksa ben de izleniyor muyum?”
“Ben şu an hangi düzeydeyim? İzlediğim şey mi gerçek, yoksa ben de izleniyor muyum?”
Film, körleşmiş bir göz doktoru olan John Pressman ve onu yönlendiren sapkın annesi Alice’in hikâyesi ile başlıyor.
Bu hikâyeyi, bir grup insan sinema salonunda izliyor.
Ancak o sinema salonunun içinde de gerçek bir katil dolaşıyor.
Film, körleşmiş bir göz doktoru olan John Pressman ve onu yönlendiren sapkın annesi Alice’in hikâyesi ile başlıyor.
Bu hikâyeyi, bir grup insan sinema salonunda izliyor.
Ancak o sinema salonunun içinde de gerçek bir katil dolaşıyor.
“Başkasını ararken kendin kaybolursan, kim seni bulur?”
“Başkasını ararken kendin kaybolursan, kim seni bulur?”
Amadi, kardeşini bulduğunda, asıl kaybın ne olduğunu anlarız: Onun yerine geçmiştir. Film, kardeşlik, özdeşleşme, özne olma gibi kavramları felsefi bir biçimde sorgular.
Amadi, kardeşini bulduğunda, asıl kaybın ne olduğunu anlarız: Onun yerine geçmiştir. Film, kardeşlik, özdeşleşme, özne olma gibi kavramları felsefi bir biçimde sorgular.
Film, klasik göç anlatılarını tersyüz eder: Buradaki göç, bir kurtuluş değil; benliğin belirsizliğe sürüklendiği bir süreçtir. São Paulo, bir fırsatlar ülkesi değil; sessiz bir öz yitimi mekânıdır. Bu bağlamda film, post-kolonyal kimlik krizini dijital moderniteyle işler.
Film, klasik göç anlatılarını tersyüz eder: Buradaki göç, bir kurtuluş değil; benliğin belirsizliğe sürüklendiği bir süreçtir. São Paulo, bir fırsatlar ülkesi değil; sessiz bir öz yitimi mekânıdır. Bu bağlamda film, post-kolonyal kimlik krizini dijital moderniteyle işler.
Film, São Paulo’yu fiziksel bir mekân değil, bir dijital ve sembolik labirent olarak inşa eder. Ekranlar, kodlar, matematiksel metaforlar, simgeler — her şey gerçeğin yerini almış veri fragmanlarına dönüşmüştür. Amadi, bir iz sürücü değil; bir veri arkeoloğudur.
Film, São Paulo’yu fiziksel bir mekân değil, bir dijital ve sembolik labirent olarak inşa eder. Ekranlar, kodlar, matematiksel metaforlar, simgeler — her şey gerçeğin yerini almış veri fragmanlarına dönüşmüştür. Amadi, bir iz sürücü değil; bir veri arkeoloğudur.
Shine Your Eyes, yüzeyde bir kayıp kişi hikâyesi gibi görünse de, özünde göç, dijital çağda kimlik çözülmesi ve kardeşlik mitinin sorgulandığı çok katmanlı bir anlatı.
Shine Your Eyes, yüzeyde bir kayıp kişi hikâyesi gibi görünse de, özünde göç, dijital çağda kimlik çözülmesi ve kardeşlik mitinin sorgulandığı çok katmanlı bir anlatı.