Yurttaşlarımızın kemerini sıkarak oluşan birikimi sırf iktidarını kaptırmamak için bir günde harcayanlara önemli bir hatırlatma: depremden daha önemli bir gerçek yok.

“Erdoğan diktatör olsa ona diktatör diyebilir miydin” diye soran trollere en net yanıt bu örnekte. “Diktatör Erdoğan” döviziyle fotoğrafı olduğu için 22 yaşında kalp ve böbrek rahatsızlıkları olan bir genç kadın bugün cezaevinde. Diktatörlük tam olarak bu işte.

Gençleri serbest bırakın!

Fakat morali çok yüksek. Özellikle bugün arkadaşlarının gönderdiği mektuplar onu çok mutlu etmiş. “Arkadaşlarımın geleceğini düşünmesem, bu ülkeyi çok sevmesem Belçika’dan Türkiye’ye dönüp sokağa çıkmazdım” diyor. Öğrenimine devam etmek istiyor, tüm gençlere özgürlük istiyor.

Hastaneye gittiğinde yanına küçük bir çocuk gülerek yaklaşmış. “Saçlarım pembe olduğu için hoşuna gitti herhalde” diyor. Başta gülümseyen çocuk, Esila’nın ellerindeki kelepçeyi fark eder etmez korkarak kaçmış ve annesine sarılmış. Bu olay gururunu çok incitmiş.

Yani Can Atalay milletvekilidir. Yapılacak tek işlem kütüğe kaydedilmesi ve var olan statünün tanınması, göreve başlanmasıdır.

Ayrıca bir önemli uyarıyı paylaşmak istiyorum. Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra TBMM Başkanlığının yapacağı işlem “milletvekilliğini iade etmek” değildir. Çünkü Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi yönündeki işlem zaten Anayasa Mahkemesi tarafından “yok hükmünde” sayılmıştır.

Yani işin Türkçesi: hakim sırf gençler ve bir meslektaşımız daha fazla tutuklu kalsın diye kanunda olmayan bir şeyi varmış gibi gösterdi. Açık açık yalan söyledi. Yargının, mahkemelerin geldiği hale bakın. Yazıklar olsun!

Proje okul demokrasiye karşı, laikliğe karşı, tarikat yapılanmasına karşı direnenlerden intikam alma projesidir. Yusuf Tekin tutuklanan öğrencilere balta iftirası atmıştı, şimdi kendisi Kurtuluş Savaşı’nda şehit ve gazi vermiş, İzmir işgaline onuruyla direnmiş Atatürk Lisesi’ne baltayla giriyor.

Her politik konudan uzak durmanız telkin ediliyorken kadın haklarına müdahalenin sakıncasız olduğunu size kim söyledi? Kadınların bedeninden elinizi çekeceksiniz.

Savcının direnmesi üzerine hakim, mütalaanın hazırlanması için dosyayı Küçükçekmece başsavcılığına gönderiyor ve davayı bir kez daha “son kez” vurgusuyla 16 Temmuz’a erteliyor.

Ekrem İmamoğlu’nun haklılığından, hatta beraat etmesinden bile korkuyorlar.

Savcı da son kez verilmiş olan süreye rağmen mütalaa hazırlamamak için dosyanın elinde olmamasını bahane ediyor. Bu sırada davanın hakimi, tüm belgelerin UYAP’ta kayıtlı olduğunu, bu durumun mütalaanın hazırlanmasına bir engel teşkil etmediğini açıkça dile getiriyor.

Öyle bir dava düşünün ki tüm içtihatlar, tüm olgular beraat kararını gerektiriyor. Fakat hakimin savcıya 4 defa süre vermesine rağmen savcı bir türlü mütalaa hazırlamıyor. 11 Nisan’da yapılacak duruşmanın dosyası başsavcılık tarafından bir gün önce mahkemeden alınıyor.

Öğrencilerin SADECE haklarını kullandıkları için ifadelerini almayı, onları taciz etmeyi bırakacaksınız!

Vicdan burada bitmiş derken, bir de öğrencileri yurttan atmak çıktı.

Sizin hiç ahlaki sınırınız yok mu? Etrafınızda size insanlık öğreten bir tek insan evladı kalmadı mı? Babanızın çiftliği değil bu ülke, öğrencileri o yurtlara geri alacaksınız!