Sitemizde zorunlu ve isteğe bağlı çerezler kullanıyoruz. Çerez Politikamız hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. "Kabul Et" butonuna tıklayarak isteğe bağlı çerezleri kabul edebilirsiniz. İsteğe bağlı çerezleri kabul etmediğinizde bazı özellikler devre dışı kalabilir.

11 yaşındaki Rabia Naz’ın şüpheli ölümü sonrası adalet arayan babası Şaban Vatan, eski AKP Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin açtığı hakaret davası nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıl...

Güney Kore’de görevden alınan eski Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol hakkında, sıkıyönetim ilanına ilişkin soruşturma kapsamında ikinci kez tutuklama kararı çıkarıldı.

Avukat Mehmet Pehlivan'ın tutuklanmasını protesto eden avukatlar, Çağlayan Adliyesi'nde buluştu. İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, "Biz umutluyuz, 200 bini aşkın avukatla anayasal düzeni sahipl...

Türkiye Barolar Birliği İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan tutuklanmasını protesto etmek amacıyla 23 Haziran Pazartesi günü Çağlayan Adliyesi’nden İstanbul Barosu’na kadar yürüyece...

BirGün’ün 29 Mayıs’ta “Ciddiyet arz etmesi için daha ne ortaya çıkmalı!” başlığıyla yayımlanan ve Karabük’teki fabrikada savcıların işlem yapmamasını ele alan haberi Karabük Sulh Ceza Hâkimliği tarafından erişime engellendi. Haberde, “Savcı, AKP’li Recep Tetik’in, Karabük’te bulunan kereste fabrikasına işlem yapmayan kamu görevlileri hakkındaki şikâyeti ‘Ciddiyet arz etmiyor’ diyerek kapattı” ifadeleri yer alıyordu. Erişim engeli kararının ise; Tetik’in fabrikasına yönelik şikâyetini “Ciddiyet arz etmiyor” diyerek işleme koymayan cumhuriyet savcısı tarafından aldırıldığı ortaya çıktı. ‘Kamu düzeni’ yine devrede BirGün’de yer alan habere göre; Yenice Cumhuriyet Başsavcılığı’nda görevli savcının erişim engeli talebi önce reddedildi. Ardından savcı bu karara şu ifadelerle itiraz etti: “Paylaşmış olduğum linklerde yer alan haber içerikleri ve paylaşım ile adli yargıya duyulan güveninin bozulması ve adil yargılanma yapıldığı hususunda kamuda şüphe oluşmasını sağlayarak kamu düzenini bozmaya yönelik amaç taşımaktadır. Mesleki onurumu, saygınlığımı, kamu görevlisi olarak can ve mal güvenliğimi de tehlikeye sokmaktadır. Savcı’dan ‘Basın etiğinden uzak’ iddiası İtiraz dilekçesinde savcı ayrıca “…Basın etiğinden son derece uzak olan ve kamu görevlisini hedef haline getiren her türlü saldırının kamu düzenini ilgilendirdiği kanaatine...” vardı. Dilekçede şu ifadelere yer verildi: “Karabük ili genelinde kamu düzeninin ve huzurunun kaçırılmasının amaçlandığı bu durumda destek olarak haberlerin birinde de ‘Mahkeme kararına rağmen AKP'li Recep Tekik'in Karabük'teki fabrikasında üretim durdurulmuyor. Savcı ise fabrikaya işlem yapmayan kamu görevlileri hakkındaki şikâyeti ‘ciddiyet arz etmiyor’ diyerek kapattı’ şeklindeki yazı ile Karabük ili genelinde kamu düzenini bozmaya yönelik vatandaşların adli yargıya duyduğu güvenin bozulmaya çalışıldığı açıktır…” Hakim, 12 Haziran’da savcının itirazını kabul ederek haberin erişime engellenmesine karar verdi.

Türk Hava Kurumu, yangın sezonunun tam başında 8 yangın söndürme uçağını üçüncü kez satışa çıkardı. İhalenin gerekçesi: borçlar ve kaynak yetersizliği.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski danışmanı ve ceza hukukçusu İzzet Özgenç, "Halen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını taşıyan kişinin, Büyükşehir Belediyesine ait toplu taşıma araçlarınd...

Bu çağ cehalet kavramına, bilgisiz, eğitimsizden farklı manalar kazandırdı. Cehaletin içinde artık insan doğasının en çiğ kötülüğü saklı. İnsanlığın iyiliğine bir kural var, bir yasa ya da bir etik mesela, bunu öğrenebilir ama öğrenmeyi reddediyor. Sorgulayabilir, soruları reddediyor. Hakikati arama hevesi yok çünkü hakikatin getirdiği yükü sırtlanmak istemiyor. İşine gelmiyor. Zihinsel tembelliğin lüksünü göklere çıkararak bilgisizliğin bayrağını gururla taşıyor. İnanmayı bilmeye, itaati isyana, biatı meraka tercih ediyor. “Biliyor da ne oluyor?​” diyor bilenin ardından. Merak etmeye, öğrenmeye, bilgi edinmeye dair hazlardan bihaber. Gücü, satın alabilmekten ibaret sanıyor. Satılmayı da dert etmiyor böylece. Alt tarafı daha güçlüye hakkını teslim ettim diyor geçiyor. Felsefe can çekişiyor, bilim çaresiz, sosyoloji saç baş yoluyor, psikoloji kimsenin umurunda değil. Yuvarlanıp gidilmiyor. Bilgiyi, hakikati, soruları reddedince yalan boşa düşüyor, alıp cebine koyuyor, yakasına takıyor, boynuna doluyor. Ne olacakmış yalansa yalan, o inanıyor ya ona yetiyor. Hak yerine çıkarı koyuyor. Çıkarı varsa orada oluyor, çıkarı varsa her hakka basıp geçiyor. Ve bu yangın her yeri sarıyor. Dünyaya bir çocuk getirmenin, uykusuz gecelerde büyütmenin, ateşi azıcık yükselse telaştan öleyazmanın, ilk adımında, okumayı söktüğünde yaşanan heyecanın ne olduğunu bilmez gibi çökebiliyor başkasının evladının hayatı üzerine. Başkasının hayatı üzerine düşünmek zoruna, empati gücüne gidiyor. Yapası yok. Bir güç vermişler eline, yap demişler, kolayına geliyor. Bir evlat sahibi olmanın ne demek olduğunu bilmiyorcasına bir kötülüğü insan hiçbir yere konduramıyor. Çok zor sınavlar, liselere giriş sınavı bile zor, üniversitelerin iyisine girmek iyice zor. Okumak çok zor. Dünya değişiyor, bilinmesi gerekenler çığ gibi büyüyor. Bir dersi alırken yenisini baştan var etmek gerekiyor, bazı meslekler ortadan kalkıyor, yenileri icat oluyor. Çok merak lazım, çok soru, çok çaba, çok zeka, çok yorum... Bu zor işlerin başına birileri geliyor, kolayca. Zorun altına elini koymuyor. İstenmediğini, hak etmediğini, beceremediğini, mahvedeceğini bilmek istemiyor. İnandığını savunuyor: Gücüm var, güç bende. Hiçbiri olduğu yere yakışmıyor. Sonucunda da çocuğa tarikat kıyafetleri, gence işçi tulumu, üniversiteliye hücre yakışmıyor. Gözleri uykudan acırken sabahlara kadar ders çalışmamış gibi kötüler, sınavda elleri stresten hiç terlememiş gibi, mülakatta ter dökmemiş gibi kötüler, sınav sonucu beklerken nabızları deli atmamış gibi kötüler, çocuğu evde değilken huzursuzluktan uykuları kaçmamış gibi kötüler, evladına gururla bakmamış gibi kötüler, çocuğu için bir hayal kurmamış gibi kötüler. İki çocuk annesiyim, tutuklu çocukların içeride geçirdiği her gecenin yükünden iki aydır uykusuz haldeyim. Milyonlarca ana-baba ile aynı haldeyim. Bu acıyı anlamak için çocuk doğurmak gerekmediği kanaatindeyim, insan olmak yetiyor, anlamak istemek yetiyor, kendine bir iki soru sormak bile yetiyor. Bu dünyanın hazzını, karbon ayak izi yüzünden doğanın affetmeyeceği lüks otomobillere, özel jetlere, göz kanatan dekoruyla parayı haybeye yutmuş mülklere indirgemekteki cehaleti yüze vurmak gerektiği düşüncesindeyim. Bilmediğin bir şey öğrenmek, gitmediğin bir yeri görmek, tanımadığın kültürü gözlemlemek, merakını gidermek, bir insanın hayatına dokunmak, birinin iyiliğine neden olabilmek, paylaşmak, bölüşmek, üretmek ve insanları sadece insan olduğu için sevebilmek çok daha uzun zamana yayılan bir hazdır. Rekabetçi değildir, otorite yargılasa da gerçek anlamda hukuki bir cezaya tabi de değildir. Çıkarı hakla takasın sonu muhakkak ezadır. Bu dünyada gücü, yapabilmekten ibaret sananın cehaletini açık konuşmaktan yanayım. Güçlü olan, yapabilme şansı tanındığı halde, suça ortak olmayı tercih etmeyendir. Kaybedeceklerinin hesabını yapacak kapasitesi olmasına rağmen usunu, onurunu, gururunu harmanlayıp suça, usulsüzlüğe direnip başına gelenlere göğüs gerebilendir. Ne gençler cahil ne de ebeveynleri. Meydanları, adliye koridorlarını, emniyet nezaretlerini, cezaevlerini tıka basa dolduran herkesin muhakeme yeteneği yerinde. Muhakeme-hakim-mahkum-mahkeme hepsi Arapça hkm kökünden gelir. Yanıtları biliyor olmamız, soru sormamıza mani değil, bilmemeyi tercih eden kötülük düşünsün yanıtı: “Yatarı olmayan suçtan, bu gençler neden içeride?​”

İzmir’de Millet İradesine Saygı mitingi | Özgür Özel’den Erdoğan’a: Senin zulmüne teslim olmuyoruz Gençlik bayramında, gençler tutuklu: “Bayram değil, mücadele günü” Mahkemenin aylardır ulaşamadığı Mehmet Ağar Galatasaray’ın şampiyonluk maçında ortaya çıktı Artvin Hopa’da öğrenciler, gençlerin yaşadığı baskı, şiddet ve taciz olaylarına tepki gösterdi. Yürüyüş yaptıktan sonra basın açıklaması gerçekleştiren öğrenciler, "Korkuya karşı durmak için buradayız; susanların değil, susturanların sesini duyurmak için. Çünkü bu ülkede öğrenci olmak, direnmek demektir. Sokaklarda, okullarda, yurtlarda tacize uğruyoruz. Korunmamız gerekirken kolluk güçlerinin hedefi haline geliyoruz. Çıplak aramalarla, baskılarla sindirilmeye çalışılıyoruz. Bize diz çöktürmek istiyorlar. Ama bilsinler ki boyun eğmeyeceğiz." dedi. Hopa’da yürüyüş yapan öğrenciler, yürüyüşün ardından Hopa Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Gençlerin yaşadığı baskı, şiddet ve taciz olaylarına dikkat çekilen açıklamada, öğrenciler, susmayacaklarını ve mücadeleye devam edecekleri kaydedilerek şunları söyledi: "Korkuya karşı durmak için buradayız; susanların değil, susturanların sesini duyurmak için.Çünkü bu ülkede öğrenci olmak, direnmek demektir.Sokaklarda, okullarda, yurtlarda tacize uğruyoruz. Korunmamız gerekirken kolluk güçlerinin hedefi haline geliyoruz.Çıplak aramalarla, baskılarla sindirilmeye çalışılıyoruz. Bize diz çöktürmek istiyorlar. Ama bilsinler ki boyun eğmeyeceğiz. Bu ülkenin gençleri korkuyla değil, umutla yaşamak istiyor. Ancak hükümet gençleri yalnız bırakıyor, tacizi görmezden geliyor. Buradan sesleniyoruz: Ne sokakta ne sorguda tek bir öğrenciyi bile yalnız bırakmayacağız. Susmayacağız!” "Atölyeye çevrilen okullarda çocuklar okumuyor; çalıştırılıyorlar ve ölüyorlar" Liseliler, Ayşegül, Bengü ve Sena adlı gençlerle dayanışma içinde olduklarını belirterek tüm taciz mağduru gençlerin yanında olduklarını ifade etti. Eğitim sistemindeki dönüşümün çocukları emek gücüne dönüştürdüğü vurgulandı: “Tacize uğrayan her gencin yanındayız. Eğitimde sömürü, eğitim değildir. Atölyeye çevrilen okullarda çocuklar okumuyor; çalıştırılıyorlar ve ölüyorlar. Devlet, Meslekî Eğitim Merkezi (MESEM) aracılığıyla çocukları işçileştiriyor, patronlara peşkeş çekiyor. Bu, bir insanlık suçudur." (ANKA)