Özgür Özel, tartışmalı kongreyi, davaları değerlendirdi: İddianameyi yargılanmak için değil, yargılamak için bekliyoruz
İstanbul’da dün CHP İstanbul Olağanüstü İl Kongresi etrafında yine yargı-siyaset gerilimi vardı. İstanbul 45. Asliye Mahkemesi kongreyi durdurmak için harekete geçti. Bunun üzerine nihai kararı vermek üzere toplanan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bir önceki kararını hatırlattı ve kongrenin durdurulmasının mümkün olmadığını, devam edeceğini duyurdu. Tamamlanan kongrede daha önce yerine kayyım atanan Özgür Çelik yeniden İstanbul İl Başkanı seçildi. Bütün bu gelişmeler sırasında İstanbul’da CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile söyleşi halindeydik.
Söyleşi sürerken bir yandan gelişmeleri de takip eden Özel, bu kararları alan hakimlerin bir tür ‘kamikaze’ gibi davrandıklarını ve mesleki kariyerlerini de yaktıklarını söyledi: “Resmen hakimliği bırakmış ve bir partinin kongresini yaptırmamak üzere saldırıya geçmiş.”
“CHP bu yargı süreçlerinin çok kirlendiğini biliyor ve elinde bu konuda çok ciddi kanıtlar var" diyen Özel, şöyle konuştu: "Bir kısmını YSK'ya verdik. Artık iddianameyi bekliyoruz. İddianameyle birlikte biz yargılanmayı değil, yargılamayı bekliyoruz. O iddianameyi hazırlayanları yargılamak için bekliyoruz.”
Bugün [dün] yapılan CHP İstanbul İl Kongresine yönelik, yine İstanbul 45. Asliye Mahkemesi kaynaklı bir engelleme girişimi oldu. Pek çok tartışmanın ve sürecin kilit noktalarından biriydi İstanbul kongresi ve kayyım süreci. Bugün yaşananlara da baktığınızda hangi noktadayız?
Mazbata düzenlendikten sonra seçimlere ilişkin hukuki tartışmalar bitiyor. Son karar mercii YSK, orada bitiyor. Sonra YSK kararının aleyhine Anayasa Mahkemesine bile gitseniz, AYM diyor ki ‘Ben burada görevsizim’. Bu YSK’nin mazbata verdiği, ilçe ve il seçim kurulunun mazbata verdiği tüm kurumlar açısından böyle. Sadece siyasi partiler değil, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar… Yapılmak istenenin herkes açısından sonuçlar doğuracak şöyle bir karşılığı da var: Eğer siz bu yolu bir kez açarsanız, aslında Türkiye’deki bütün seçimlerin sonuçlarını tartışmaya açmış olursunuz. YSK kararından yıllar sonra bir asliye hukuk mahkemesi çıkar ve kararı bozar. Bu Türkiye’ye büyük bir kötülük ve açıkçası buna tenezzül ettiler.
“45. Asliye Mahkemesi talimatla hareket etti”
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, maalesef doğrudan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın etkisi altında hareket ediyor ve çok tartışmalı kararlar alıyor. Türkiye eyaletlerden oluşmuyor; Ankara eyaleti, İstanbul eyaleti falan yok. Üniter devlette birden çok asliye hukuk mahkemesi aynı konuyu görüşüyorsa mahkemeler birleştirilir. Hangisinde yargılama önce başladıysa orada birleşir. Bu konuda Ankara ve İstanbul’daki pek çok asliye hukuk mahkemesine başvuru yapıldı. Bu başvurular Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde birleşmişti. O da bu davayı esastan gördü ve İstanbul İl Kongresi’nin iptali talebini esastan reddetti. İşte İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi bu esastan karar varken, kendi tedbir kararını aldı. Sürecin bittiğini açıklaması gerekirken bugün yapılmakta olan kongrelere saldırıyor. Akıl alır bir şey değil. Asliye 45’in hakimi kendi diplomasını reddettiği gibi, birinin verdiği siyasi talimatla gelecek meslek hayatı açısından da kamikaze yapıyor. Bu kararı almasını ne kendine izah edebilir ne hocalarına ne başka asliye hukuk mahkemelerine. Resmen hakimliği bırakmış ve bir partinin kongresini yaptırmamak üzere saldırıya geçmiş. Gerçekten bir utanç dönemi. Bugün yaşananlar da öyleydi. Allah’tan ilçe seçim kurulları ve YSK istikrarlı ve doğru kararlar vererek bir kaosa engel oldular.
"Kendi atadığı kayyımı da inkar ediyor"
Ayrıca şunu da vurgulamak lazım. Şimdi bunlar diyor ki ‘İki yıl önce delegenin iradesine fesat karıştı’; ama bugün durdurmaya çalıştıkları kongre iki yıl önceki o delegelerin 540’ının imzasıyla toplandı. Notere gittiler, ceplerinden para verdiler, geldiler, o günkü iradelerine sahip çıkıyorlar ve yeniliyorlar. Mahkeme aslında bu yönüyle de konusuz. Dünün rakipleri birlik olmuş, iradesine sahip çıkıyor, ama iktidarın aparatları akıl almaz bir işe kalkışıyor. Bu kararları verenler, kendi atadığı kayyımı da inkar ediyor. Kurultay salonuna gelip kongreye müdahale ediyor. E, senin kayyımın var, kayyımına söyle. Yapamıyor. Niye? Çünkü İlçe Seçim Kurulu kayyıma ‘Sen yetkisizsin’ dedi, ‘Oy kullanamazsın’. İtiraz ettiler, o da olmadı. YSK ‘İlçe Seçim Kurulu haklı’ dedi. Neden kurultay salonuna geliyor? Bizim gerçek il binası diye gösterdiğimiz yer Bahçelievler’de. Oraya gitse, orayı valilik kayda girmedi, valilikle ters düşecek. Eski il binasına gitse, bu sefer bize göre artık il binası değil, tebligat yapamayacak. Oradaki kayyımına tebligat yapsa, o da yetkisiz Sarıyer İlçe Seçim Kurulu tarafından. Yani aslında yaptıkları işin ne kadar boş olduğunu, bugün partiyi kongre salonunda ziyaret ederek gösterdiler. Bir resmi il başkanlığı var, oraya gitmiyorsun; kayyımın durduğu yer var, oraya gitmiyorsun, kongreye geliyorsun. Neden? Kayyımın yetkisiz olduğunu kendisi kabul ediyor çünkü mahkemeler nezdinde bir geçerliliği kalmadı. Bugün artık, hani kaba deyimle ‘üstüne tüy diktiler’ diyeceğim… Ama kabaca olur. Rezalet yani…
“CHP’nin elinde bu sürecin ne kadar kirlendiğine dair önemli belgeler var”
Peki bugün yaşananlar bir sürecin tamamen sona erdiği anlamına geliyor mu? CHP İstanbul üzerindeki ya da genel olarak CHP üzerindeki yargı baskısının devam edeceğini düşünüyor musunuz?
Doğrusu şöyle, CHP’nin verdiği mücadeleden rahatsızlar. Ayrıca CHP bu yargı süreçlerinin çok kirlendiğini biliyor ve elinde bu konuda çok ciddi kanıtlar var. Hatta bir kısmını YSK’ye verdik. Şunu da söyleyeyim; artık iddianameyi bekliyoruz. İddianameyle birlikte biz yargılanmayı değil, yargılamayı bekliyoruz. O iddianameyi hazırlayanları yargılamak için bekliyoruz. Çünkü hem bir sürü iftiraları var, arkasında duramıyorlar. Hem servis ettikleri birçok iddia yalan çıktı ve elimizde bu sürecin çok kirlendiğine dair çok önemli belgeler var. Birkaçından bahsetmiştik. Mesela bazı avukatların gidip itirafçılara bazı şeyler söylediği, karşılığında birtakım paralar istedikleri… Bu konuda elimizde çok sayıda iddia ve delil mevcut. Ama iddianameyi bekliyoruz. Çünkü artık yargılanmak değil, yargılamak için o iddianameye ihtiyacımız var. Bir an önce ne dediklerini söylesinler, biz de ona göre o meseleyi tartışmak istiyoruz.
“Mahkemenin kurultay davasının reddini gerçekleştireceğini düşünüyorum”
15 Eylül'deki kurultay davasında ‘mutlak butlan’ kararı çıkmadı. Siz de bu yönde bir karar beklediğinizi ifade etmiştiniz. Dava 24 Ekim’e ertelendi, olağanüstü kongrenizi gerçekleştirdiniz, tekrar seçildiniz. Bugünkü durumu düşününce, ertelenen davaya dair yorumunuz ne olur?
Bugün (dün) yaptığımız, YSK'nin de yapılmasına karar verdiği Olağanüstü İstanbul İl Kongresi ve 21'inde yaptığımız olağanüstü kurultayımızın da sonuçlanmasıyla dava konusuz kalmıştır. Mahkemenin artık davanın reddini gerçekleştireceğini düşünüyorum. Zaten hakim dava dosyasına bugünkü olağanüstü kongrenin hem listelerini hem kullanılan oy sonucunu da dahil edeceğini de söylemişti. Böylelikle dava konusuz kalır. Zaten birileri bu davayı tartıştırarak CHP'yi sürekli bir tartışmanın içinde tutmak istiyorlar. Ondan da uzak durmak gerekir.
“Kedimize bile saldırdılar"
Peki davanın son bulmasıyla yargılama baskısı da son bulacak mı?
Partinin kurumsal kimliği üzerindeki baskı son bulabilir ama yargı baskısı kendine yeni bir alan bulur. Yani belediye başkanları üzerinden saldırıyorlar, milletvekillerimiz, PM üyelerimiz, il başkanlarımız üzerinden. Durum şöyle; biraz komik de bir şey: İl binasının kendisi davalık, o il binasını yönetsin diye seçilen yönetim ve il başkanının seçimi davalık, kongreleri davalık, il kongresi davalık. İl başkanının kendisi üç ayrı davada 22 yılla yargılanıyor, il başkanı davalık... Orada partinin bir kedisi vardı, adı Şanslı. Şanslı da o gün gazlar sıkılınca veterinerlik olmuş. Gittim, ‘Şanslı nerede’ dedim, ‘Veterinere gitti’ dediler. Bir o kalmıştı. Gazdan etkilenmiş. Yani böyle bir durum var. Topyekûn saldırıyorlar. Kedimize kadar saldırdılar yani.
“Bundan sonraki süreci Kılıçdaroğlu ile en iyi şekilde götürürüz”
Kurultay öncesinde, kayyım tartışmaları üzerine Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeleriniz gündeme gelmişti. Fakat kendisi süreç boyunca sessiz kalmayı tercih etti. 24 Ekim’e ertelenen kurultay davası ve siyasi gelişmeler açısından bu sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Kılıçdaroğlu ile görüştünüz mü?
Yok, o davayla ilgili bir şey görüşmedim. Partinin önceki genel başkanına, kendisi takdir etmedikten sonra benim bu konuda gidip, görüşüp bir şey söylemem doğru değil. Kendisi en doğrusunu takdir eder zaten. Sayın Kılıçdaroğlu ile 21'inde yaptığımız olağanüstü kongreye davet etmek için görüşmüştüm. Orada da özel birtakım ve haklı gerekçelerini de ifade ederek, gelemeyeceğini söylemişti. Yine aramızda son derece saygılı, düzeyli bir görüşme geçti.
Şunu da söyleyeyim, partide bir yarılma, bir kırılma yok; partide bir bütünleşme var. Bütün parti bir tarafta, saray yargısı da buna karşı hamleler yapıyor. Sonuç alamazlar bundan. Biz genel başkanımızla da en iyi şekilde bundan sonraki süreci götürürüz.
“Yavaş’ın da aynı gayeyle hedefe konmaya çalışıldığı ortada”
Son olarak Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik bir operasyon gerçekleştirildi. Şöyle bir yorum da var biliyorsunuz: Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi, cumhurbaşkanı adaylığı için adı geçenlerden biri… Bir tür ‘rakip tasfiyesi’ gibi de görülüyor. Melih Gökçek’in operasyonu 8 saat önce sosyal medyadan duyurması da var. Neler söylemek istersiniz?
Bu operasyonun bütün amacı Mansur Yavaş’a ve CHP’ye zarar vermek. Ama Melih Gökçek’in duyurduğu bir operasyon olduktan sonra, bunun bir hukuki operasyon olmadığı ortada. Mansur Yavaş’ın kimliği açısından baktığınızda, Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmaması, olamaması durumunda en kuvvetli aday olarak görülüyor; anketlerde Erdoğan’ı geçiyor. Onu yenebilecek isim. E şimdi Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ı yenme suçunu üç kez üst üste işledi diye ve bir kez daha niyeti var diye içeri atıldığına göre; Mansur Yavaş’ın da aynı gayeyle hedefe konmaya çalışıldığı ortada. Ama tabii o kadar zayıflar ki, soruşturma konusu olanların hepsi Mansur Yavaş’tan önceki dönemde memuriyete girmiş kişiler. Bu konuda defalarca denetim geçirmişler ve hiçbir suçları olmadığı hem Sayıştay tarafından hem iç denetçiler tarafından tespit edilmiş. Yine İstanbul’da olduğu gibi, suçu bulup da suçluyu aramak yerine kimi suçlayacaklarını bulmuşlar, suç arıyorlar! Milletin gönlünde asla karşılık bulmayan İstanbul’daki çabaların Ankara ayağıyla karşı karşıyayız. Ama insanlar İstanbul’da da Ankara’da da yargının siyasete alet edilmesini doğru bulmuyor. Önümüzde bir araştırma var: Dört kişiden sadece biri bu süreçlerin hukuki olduğuna inanıyor. Yüzde 25. AKP ile MHP’nin kendi seçmenleri bile inanmıyor yani.
“Kirli oyun planları geri tepti, CHP farkı açıyor”
Anketler yapılıyor, halkın bu yargılama süreçlerine karşı öfkesinin arttığı değerlendirmesi de söz konusu. İfade ettiğiniz gibi AKP ve MHP seçmeninin de bu duruma tepkili olduğu söyleniliyor. Ancak bir taraftan da iktidar medyasında özellikle propaganda yapılan bir şey var; partinin zayıflama halinde olduğu iddia ediliyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunları?
Soru bence çok doğru, kapsamlı. Hesap, yani niyetleri buydu ama ters tepti, sonuç vermedi. Beş anket geldi bu ay. Daha AK Parti'nin önde olduğu bir anket görmedik. Hatta CHP farkı biraz daha açtı. Her anket firması kendi yaptığı bir önceki ayki ankete göre CHP'nin farkı biraz daha açtığını gösteriyor. İnsanlar bu süreçlerin hukuki olduğuna gerçekten inansalar, bırakın yüzde 40'ları zorlamayı, parti baraj altında kalır. Kim yolsuzluğa, hırsızlığa, rüşvete ödül verir yani? Hiçbirimiz vermeyiz. Vatandaş, mağdur edilmeye çalışıldığı için ve saldırı altında olduğu için CHP'ye sahip çıkıyor. Kirli oyun planları geri tepti. Bütün anketler de onu gösteriyor.
“1000 günlük bir seçim kampanyası yapıyoruz”
Bu süreci “siyasal darbe” olarak tanımlıyorsunuz. Parti olarak mitinglerinizi de sürdürüyorsunuz. Önümüzdeki dönemde mücadele hattınızı nasıl genişletmeyi planlıyorsunuz? Yeni eylem biçimleri ya da programlar gündeme gelecek mi?
Bir kez mitingler devam edecek. Çünkü bunlar tepki ve protesto mitingi, eylem bunlar ve biz bunu sadece Saraçhane'de bırakamazdık. Hem Anadolu'ya hem İstanbul'un tümüne yayıyoruz. Arkadaşlarımız tutuklu oldukça, bu haksızlıklar oldukça, bu operasyonlar böyle haksızca devam ettikçe sürecek.
İkincisi, hukuki mücadelemiz devam edecek. Üçüncüsü, uluslararası toplum noktasında, örneğin evvelsi gün NB8, Nordik Baltık ülkelerinin büyükelçileriyle bir aradaydık. Önceki akşam Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve Kanada büyükelçileriyle bir aradaydık. Ekim ayı içinde bir Sosyalist Enternasyonal toplantısında Madrid'de, Avrupa Sosyalistler Partisi (Party of European Socialists,PES), Avrupa Birliği'ne üye sol sosyal demokrat partilerin çatı örgütünün genel kurulunda konuşacağım. Bunun yanında sadece sosyal demokratlarla değil, ülkelerinde iktidarda olan ama demokratik tutum içinde olan tüm partilerle iletişim içindeyiz.
“Toplumsal muhalefeti hep birlikte güçlendirmek için çaba içindeyiz”
Dünyada 30'un üzerinde saygın, hani Japonya'da trende basılan 7 milyon tirajlı gazete iki gazete var, ikisine de röportaj verdik. İngiltere'nin neredeyse tüm saygın gazetelerine röportaj verdik. Almanya'nın, Fransa'nın, İspanya'nın… Amerika'da televizyon programlarına dahi katıldık bu konuyla ilgili uzaktan bağlantıyla. Dünya kamuoyuna da derdimizi anlatmaya çalışıyoruz bir yandan.
Bir yandan bize karşı haksızlık yapan basın yayın kuruluşlarına boykotumuzu sürdürüyoruz. Bir yandan sivil toplumla, sendikalarla daha fazla bir araya gelip, derneklerle, güçlü yapılarla sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Toplumsal muhalefete önderlik etmek değil, toplumsal muhalefeti hep birlikte güçlendirmek için çaba içindeyiz.
4-9 Eylül arası, takip ettiniz, program çalışmamız vardı ve partimizin programı bir iktidar programına dönüştü.
Şunun da farkında olsun herkes; eğer seçim zamanında yapılacak olursa, 19 Mart darbesi olduğunda 1000 güne yakın bir süre vardı. Demirel'in tarihe geçen seçim kampanyası vardı. Biz de bir yandan aslında 1000 günlük bir seçim kampanyası yapıyoruz.
“Dört büyük lansmanla bütün Türkiye'ye anlatacağız”
Partinizin iktidar programı hazırlığına değindiniz, CHP’nin iktidar hedefini nasıl somutlaştırıyor? Önceki programlardan farkı ne olacak?
Parti programı 2008 yılında yazılmıştı. Sadece sorunları değil, çözümleri de konuşan bir hale getirmeye gayret ediyoruz. Bir kere çok güncel, çağı yakalayan, dünyadaki gelişmeleri doğru analiz eden bir program. Ve tek başına yazılmış bir program değil, 81 ilde önce il başkanlıklarında, sonra 927 ilçede ilçe başkanlıklarında, sonra tekrar 81 ilde il başkanlıklarında ikinci toplantılar… Hem illerde sayısız meslek örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla beraber çalışıldı hem de merkezi düzeyde. En sonda 4-9 Eylül haftasında bir gün 650 akademisyen geldi, çalıştı. Bir gün 250 genç, CHP gençliğinin dışında, toplumdaki gençleri temsil eden tüm kesimlerden, siyasi partilerin gençlik örgütleri değil tabii ama üniversite gençliğine, moto kuryelere, işsiz gençlere, ev gençlerine, kadın örgütlerine, her türlü mücadelenin içindeki gençlik örgütlerine ulaştığımız ve birlikte konuştuğumuz bir süreci yaşadık. Örgüt temsilcileri meclisimizle birlikte 600 kişiyle son şeklini verdik. Dört ana sütun üstüne oturuyor parti programımız. Dört büyük lansmanla bütün Türkiye'ye anlatacağız.
"Sendikalar bir günlük grev kararı alsa her şey değişir"
Nasıl çalışmalar, örneğin parti MYK'nızda bundan sonraki süreçte yoksullağa ve ekonomik sorunlara daha çok eğileceğinizi söylemiştiniz, buna dair bir çalışmanız olacak?
En çarpıcılarından bir tanesi, yoksulluğu yönetme değil, yok etme hedefinde olduğumuz için temel vatandaşlık geliri öneriyoruz. Bu çok önemli bir iş. Yoksul bir hane kalmaması için her vatandaşın belli bir temel vatandaşlık gelirine kavuşacağı, devletin iş veremediklerine de maaş verdiği bir sistemden bahsediyoruz. Bunun yanında daha pek çok alanda pek çok çarpıcı şey var. Böyle kalıcı düzenlemelerden bir tanesi sendikalarla ilgili yasa, örgütlenme özgürlüğüyle ilgili. Çünkü 1980 öncesi dört işçiden üçünün grevli toplu sözleşme, sendikal haklara sahip olduğunu düşünürsek bugün Türkiye'de işçilerin o oranda bir sendikalaşmış olduğunu düşünün; ne asgari ücret bu düzeyde olur, ne yoksulluk sınırının altında bu kadar insan çalışabilir, ne de böyle hukuksuzluklar olabilir. Toplumun %75'i sendikal örgütlü olsa ve ana muhalefet partisi buna yapsa, sendikalar bir günlük grev kararı alsa her şey değişir. Bütün mesele toplumun örgütsüz olmasından ve bir askeri darbe sonucunda örgütsüzleştirilmesinden kaynaklanıyor.
“MHP bu konuda adım atacaksa iş birliği yapabiliriz”
Yargı süreçleriyle ilgili “Elimizdeki ciddi belgelerle yargılamayı bekliyoruz” dediniz. İddianamelerin hazırlanması konusunda MHP lideri Bahçeli’nin de hızlandırma çağrıları oldu. Hikmet Çetin’in Bahçeli ile görüşmesi oldu. CHP–MHP ilişkilerine dair zaman zaman yapılan “iş birliği” yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hikmet Bey'in ifadeleri, ziyaretleri o anlamda biraz farklı yorumlandı. Kendisi de düzeltti. AKP ile MHP'nin bir iş birliği ve ittifakı var. Bizim MHP ile bir siyasi ittifak girişimimiz yok ama ‘terörsüz Türkiye’ diye kendilerinin söyledikleri, bizim ‘terörsüz ve demokratik Türkiye’ dediğimiz gibi, Kürt sorununun barışçıl yollardan çözülmesini de kapsayan, Türkiye'yi bir bütün olarak demokratikleştirme noktasında herkesle iş birliği yapabiliriz. Bu konuda keşke AK Parti de bir noktaya gelse, AK Parti ile de iş birliği yapsak. MHP bu konuda adım atacaksa biz o konuda iş birliği yapabiliriz. Söylediğimiz bir siyasi ittifak değil, bir demokrasi ittifakı. MHP'yle bir siyasi ittifak kurmanın falan peşinde değiliz. Zaten aynı siyasetin partileri değiliz.
“Çözüm için masada otururuz, bunun CHP'ye yapılan saldırılarla ilgisi yok”
TBMM’de kurulan süreç komisyonu da gündemde. CHP’nin bu komisyondaki rolü, partiye dönük yargı baskılarıyla birlikte tartışılıyor. Gelinen aşamada, siz nasıl değerlendiriyorsunuz yürüyen süreci?
Aynı noktadayız süreç konusunda. Komisyon fikri bugünün fikri değil. Biz 10 yıllardır bunu söyleriz ve deriz ki Kürt sorunu çözülecekse Mecliste çözülmeli, bir komisyon kurulmalı, komisyonda demokratikleşme adımları atılmalı. Şimdi kendi söylediğimizi, içinde bulunduğumuz süreç yüzünden inkar edecek değiliz. Bir de şunu kabul edelim; komisyon AK Parti'nin komisyonu değil, Cumhur İttifakı'nın komisyonu değil. Biz bu komisyonda bir anayasa değişikliğine olur vermeyeceğimizi baştan söylemiştik ve bunu tüm siyasi partiler teyit etti. Bize deseler ki ‘Bu komisyonda oturup anayasa değiştireceğiz’, elbette bunu kabul etmeyiz. Ama soruna demokratik yollardan çözüm üretmek için kurulan bir masada otururuz. Bunun CHP'ye yapılan saldırılarla bir ilgisi yok. Ama CHP'nin kurumsal kimliğini de, kendi fikirlerini de savunmaya devam edeceğiz.
“Komisyonun bir an önce bu konularda adım atması lazım”
Somut adım atılmamasına dair yorumunuz nedir?
O Suriye'deki gelişmelerle de ilgili. Bu meselede somut adım atılmamasını da sorunlu görüyoruz. Meseleyi sadece Suriye'ye, Suriye'deki gelişmelere sıkıştırmak yerine adım atılabilir. Örneğin hasta tutuklu ve hükümlüler Türkiye açısından en önemli sorun. Bununla ilgili kanuni düzenleme yapılmasına ne engel var? Kayyımlar, herkes karşı. Erdoğan ne dedi? “Kayyımlar bir istisnaya dönüşecektir” dedi. Şu anda bir genele, kaideye dönüştüğünü kabul etmiş oldu. Kayyım düzenlemesiyle ilgili bir olağanüstü hal kararnamesinin sonradan kanunlaşması söz konusu. Bu kanunun değiştirilmesi lazım. Bunun üzerinde veya diğer demokratik adımlar ve açılımlar üzerinde ne engel var? Yok. Bu yüzden bu komisyonun bir an önce bu konularda adım atması lazım.
“Cemaatler bakanlık kapmaca oynuyor”
Bahçeli'nin Başdanışmanı Yıldıray Çiçek, 15 Eylül'de bir yazı kaleme almış, “Devlette yeni bir paralel yapılanma söz konusu” demişti. Daha önce Bahçeli'nin elini öpmesiyle gündem olan Süleyman Karadeniz'in Özel Harekat Daire Başkanlığından Muğla Emniyet Müdürlüğüne atanması da dikkat çekmişti. Böyle tartışmalar var MHP açısından. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İçişleri Bakanlığında bir tarikat eliyle bir yapılanma oluştuğu konusu zaten herkesin malumu. Maalesef AK Parti yaşadığı hiçbir süreçten ders almıyor. 15 Temmuz'da ‘ne istedilerse verdikleri’, onlara darbe yaptı. Türkiye’yi o darbe ele geçirseydi, İran'da olduğu gibi, Humeyni gibi gelip devletin başına bir cemaat lideri geçecekti. Bundan ders almak yerine, şimdi o cemaatten kurtuldu, başka cemaatlere alan açılıyor. Köşe kapmaca oynuyor bakanlıklarda cemaatler. Bakanlık kapmaca oynuyorlar. Bir bakanlığa bir cemaatten bakan atandığında o cemaat orada egemen oluyor. Bu son derece yanlış. Yıldıray Çiçek de bozuk saatin günde iki kere doğruyu gösterdiği gibi bu sefer de doğruyu göstermiş.